2000 yılı başlangıcında devletimiz yönetimce kendimize çeki düzen vermeye çalışılırken 2003 yılı bitmeden savaşın getirilerini düşünmeye başladı.
Avrupa Devletler Topluluğu olarak, bir yanımızda AB, diğer yanımızda ABD demokrasiyi dağıtma, dahası dayatma çalışmalarına giriştiler. Oysa iki tarafın da demokrasi anlayışları çok farklı. Oyunların hepsi; coğrafî, siyasî ve tarihî bölge olarak yurdumuz topraklarının yanında hattâ içinde oynanıyor. Ama gelin görün ki; biz devlet olarak bu çalışma ve de dayatmalar karşısında geçmiş yılların getirdiği, geliştirdiği siyasî ve ekonomik çalkantının oluşturduğu bozukluk içinde çırpınan bir ulus görüntüsünü sergiliyoruz.
Yöneticilerimiz hep çağdaş devlet özentisi içinde tarihî geçmişi silercesine gerek AB, gerek ABD’nin kayığında Boğazda gezintiye çıkma örneğini ulusumuza kabul ettirmeye koyuldu. Devlet ve Türk milleti olarak onlardan ne eksiğimiz var diye kendi kendimize soracağımıza, onlardan düşünce kapmaya çalışır olduk. Böyle bir görüntüsü içinde çalışmadan kazanmaya, gönül kesesini dolduracağımıza, para kesemizi yok edercesine hovarda harcamalar yapmaya yaptık.
Sonuç ne oldu hepimiz biliyoruz. Görüyoruz. İzliyoruz. Büyük bir borç altına düşüverdik. Böyle bir zamanlama içinde de dıştaki düşmanların içimizdeki hainleri beslemesiyle bölücü terörist örgütleri, düzenimizi ve ekonomik gücümüzü kargaşa, karmaşa içine çekiverdi.
İşte böyle bir durum içindeyken, Irak bir devşirme devlet yönetimi ile dünyaya, özellikle ABD’y e meydan okuyan tavır içinde görününce de ABD durur mu? 1991 yılı savaşının kalıntısı demokrasi sevdasıyla Irak üzerine saldırıya geçerek işi bir çırpıda bitirme hevesi içinde ortada kendini gösteriverdi. Irak Devleti’ne karşı demokrasiyi yerleştirme sevdalısı gibi görünen iki devlettir, üçüncü dünya savaşının kapılarını aralarcasına saldırıya geçmesiyle bu devletlerin koalisyon tabağına devletimizi de koymaya çalışmaları iki arada bir derede olacağımız işaretini verdi.
Neydi Irak hırsı, neydi Irak’a karşı bu hasmane tavır içinde saklanan arzu?.. Tarihi bir yoklarsak, Osmanlı’nın büyük imparatorluğunu yıkan nedenleri içinde kendimizi buluveririz. Zira Irak Devleti içinde iki milyonu aşan Türkmen kandaşımız yaşamaktadır. Onların ortada kalan ve kendilerine sahip çıkacak bir devlet arar durumunu sezebiliriz.
Bu topraklarda kaybedilmiş görüntüsüyle hâlen Kurtuluş Savaşı öncesi çizilen ve Lozan Sözleşmesi’nde çizik atılamayan Misak-ı Millî hududumuz üzerindeki hakkımız devam etmektedir. Hemen 1925’lerde silmeyi başaramamış, Wilson prensiplerinin özlemini kaybetmemiş o günün düşmanlarının düşünce içindeki kaynayan heveslerini öğreniveririz. Böylece de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni günümüze dek yönetmiş olan siyasîlerimizin tutarsızlıkları oluşan güneyimizde bir KÜRT devletini kurma çabalarının Sevr şartlarıyla görüntüleneceği açıkça ortaya çıkar.
Son elli yıl çerçevesini gözlediğimizde, önce ASALA, sonra PKK terör örgütlerinin Türk insanımıza verdikleri acıların karşısında dimdik bir TÜRK ruhunun hâlen var olduğunu gören içteki ve dıştaki hainlerin şimdi Irak Savaşının getirileri içinde artık yeni bir hevese kapıldıkları ayan beyan ortadadır.
Ama yağma yok!.. Tarihî geçmişin üzerine sünger çeken ve son elli yıl içinde gelişen olaylar çerçevesinde ABD, bizim dostluğumuzu kanıtlandığını gösteren bir tavır sergilemektedir. Bu tavır bize, devletimize son bir fırsat yaratma gücünü olgunlaştırmıştır. Tarihteki alıntılarımız ile herkese cumhuriyet devrinde çizdiğimiz çerçevede hareketimizi Irak Devleti’ne kabul ettirmeye çalışılan demokrasi içinde bizim de kaşığımızın olmasında fayda vardır şekliyle sergilemeliyiz.
Görünen o ki, bu tavrı sergileyecek yöneticimiz işin başında mıdır? sorusu ile karşılaşırız. Tecrübe oluşmadan, tarihî bilgiyi iyi devşirmeden bu işin üstesinden gelme zorluğu olsa da, her eylem ve her olay insana bir tecrübe verir akıllığı ile hareketin gösterilmesi gerekir. Devletimiz kurulurken takınılan devlet sürekliliği tavrını, yine sergileyebiliriz. Pazarlık konumunu iyi bir irade, tutarlı bir tavır, kararlı bir çalışma ve yanıbaşımızda yapılan bu savaşın tarihî geçmişini de anımsatarak lehimize bir ortam yaratabiliriz.
Bakın, evdeki hesap misâli aylarca, günlerce yapılan ön çalışma bile, başlanılan savaşta her zamanki gibi çarşıya uymadı. Üç dört günde biter dedikleri saldırının yıllara varan bir uğraş getireceği şimdiden gözüktü.
Biz vakit geçmeden, devlet olarak kendi topraklarımızı iyi koruyarak Misak-ı Millî hududumuz olarak görünen Musul-Kerkük (Erbil dahil) vilâyetleri içinde otonom bir Türk devleti kurma azmiyle, tavrımızı sergileyerek ortaya çıkmalıyız.
Demokrasinin, bir devlete dayatma ile getirilemeyeceği açık görüşüyle hareketimizi göstererek Irak’a savaş ilân eden devletlerin yakın amacı dışında uzak amaçlarını da ortaya koyacak çalışmalarını çok titizce irdelemek gerekliliğini bilmeliyiz.
Çünkü Irak zengin petrol kaynakları ile gözde bir coğrafî bölgedir. İngilizlerin, 1925’lerde aldıkları manda yetkisini yeniden kurmak isteyeceklerini kimse inkâr edemez. ABD’nin ise terör devleti görüntüsünü çizdiği Irak üzerinde, Asya ve Orta Asya devletlerini el altında tutma tavrının artık ortada olduğu inkâr edilmemelidir.
Erkenden devletimiz, böyle bir olgu içinde alacağı ve vereceği siyasî düşünceyi gevelemeden, değiştirmeden, Türkmen kandaşlarımızın aradığı devletin Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğunu tüm dünyaya ilân etmelidir.
Devletimiz kendine zarar vermeyecek tavır, hareket ve sözler ile kararlı ve tutarlı bir irade içinde, ne AB’den gelen, ne de ABD’nin, dahası KOALİSYON adı altında demokrasi dayatmasıyla hareket sergileyen devletlerin baskısı altında olmadan, çadırlarındaki sofraya konan çanağında olan tarihî hakkını, haklı nedenler ileri sürerek almak zorundadır. Artık Türk devletinin büyüyen gencini, büyüyen devletini tüm dünyaya gösterme zamanıdır. Böyle bir hareket ile, biz her şeyin hayır getirecek şekilde gelişeceği ümidini taşıyoruz.