Tarihimizde Türk milletinin içinden çıkan eşsiz değerlerimiz vardır. Bugün de ve yarınlarda da daima olacaktır.
Bu eşsiz değerlerimizden birisi olan Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU, önce bilimde daha sonra da Türkçe başta olmak üzere millî değerlerimize sahiplenme konusunda gösterdiği bitmez tükenmez çabalarıyla günümüzde yaşayan en önemli Türk bilim adamımızdır.
1998’de yayınladığım “OKTAY SİNANOĞLU ve TÜRKÇE” kitabında hocamızın Türkçe konusundaki 1962’den beri sürdürdüğü dil mücadelesini belgelemiştim.
Haziran 2002’ye gelindiğinde Türkçe dili konusunun önemini belirtmenin yanında, yabancı dille eğitim ve hazırlık sınıfları yanlışı gibi Türkiye için hayatî konuların hocamızın büyük gayretleri sayesinde bugün milletimizin gündemine oturduğunu sevinçle görmekteyiz. Başta hocamız olmak üzere bu mücadeleye Türk milliyetçileri olarak hiç ara vermeden ve yorulmadan devam edeceğiz.
Bugünkü yazıda üzerinde durmak istediğim ise: Sayın SİNANOĞLU’nun bilim çalışmalarıdır. Bugün ülkemizdeki bilim yapımız ne yazık ki, hiç de iyi bir seviyede değildir. Genç beyinlerimize verebileceğimiz en iyi Türk bilim adamı örneği olan sabah yıldızı parlaklığındaki hocamızın bilim geçmişinin, bilim dünyasına katkısının ülkemizde şimdiye kadar hiç konu edilmeyişi normal değildir. Bu şeytan üçgenine alınmış Türkiye’ye bir başka açıdan yapılan çok teknik bir saldırıdır ve millî değerlerimizden milletimizin habersiz bırakılması oyunun bir parçasıdır.
Nasıl ki, her türlü zenginliğimizi, madenlerimizi, genç iş gücümüzü, toprak üstü zenginliklerimizi kullanıp zenginleşmemize mani oluyorlar. Bunu da çok ince yollarla, meselâ finans darlığı yaratma yoluyla, yerli sanayii krizlerle üretim yapamaz hâle getirmekle veya etnik yapıyı kaşıyıp teröre destek vermekle ülkenin 20 yılını kaybettirip, 30 bin insan kaybı ve 100 milyar dolar kaynak kaybettirme gibi oyunlarla yapıyorlar. Sayıları bugün 100’ü bulan üniversitelerimizde Oktay SİNANOĞLU gibi bir bilim adamının değerlendirilmemesini, yaptığı bilim çalışmalarının şimdiye kadar hiç bilinmemesinin sonuçlarının Türkiye’ye mal edilmemesini olağan karşılayabilir misiniz?
Eşsiz bilim adamımızın, başta kimya olmak üzere fizik ve matematikteki çalışmalarını çok kısa olarak burada özetlemek istiyorum:
Oktay SİNANOĞLU kimya mühendisliğini Amerika’da Berkeley Üniversitesinde birincilikle bitirir. 1956 (dört yıllık bu okulu 1,5 yılda bitirmiştir.) M.I.T. (Massachusetts Inst. Technology)’den birincilikle yüksek kimya mühendisi olarak mezun olur (2 yıllık bu okulu 8 ayda bitirmiştir). 1957’de ALFRED SLOAN ödülünü alır. Kaliforniya Üniversitesinde Berkeley’den Fizikî Kimya Doktorasını en iyi dereceyle 2 yılda alır. (1959) Tez hocası aynı zamanda kimya fakültesi dekanı da olan K.S. PİTZER’dir. Tez konusunda:
“ÖĞECİK (ATOM) VE ÖZDECİKLER (MOLEKÜLLER) ARASI KUVVETLER, KİMYASAL TEPKİME HIZLARI KURAMI”.
“METAL YÜZEYLERLE SOĞURULMUŞ (ATOMLARIN METALE YAPIŞMASI) ÖZDECİKLER (MOLEKÜLLER) ARASINDA BULUNAN YENİ BİR KUVVET KURAMI”
“ÇOK YÜKSEK SICAKLIKLARDAKİ GAZLARIN ISILDEVİNGEN (TERMODİNAMİK) ÖZELLİKLERİ KURAMI”
1956-1957 Stanffer kimya şirketinde pilot kimya tesisleri kurmuştur.
1959-1960’da A.B.D. Atom Enerjisi Merkezi’nde araştırmalar yapmıştır. Bu araştırmaları uluslararası dergilerde yayınlanmış, bu sayede birden ün kazanmıştır. Kendisine birçok üniversite ve araştırma merkezinden teklifler gelmiştir.
1960’da Yale Üniversitesi’nde “Yardımcı Profesör” olarak çalışmaya başlamıştır.
1961-1962’de profesörlük kuramı “ÖGECİK (ATOM) VE ÖZDECİKLERİN (MOLEKÜLLERİN) ÇOK EKSİCİKLİ (ELEKTRONLU) KURAMI” temel fizik kanunlarından başlayarak çeşitli maddelerin kimyasal ve fiziksel özelliklerini bulmak için gereken temel bir kuramdır. Bu kuramın Sinanoğlu tarafından bulunmasına kadar bu sahanın son elli yıldır matematik çözümünün yapılamayacağı iddia ediliyordu. Bu kuram ile Yale Üniversitesi’nde 26 yaşında Tüm Profesör olmuş, bu suretle batı dünyasının son 300 yılda en genç profesör olma rekorunu kırmıştır. (Bu dünya rekoru hâlâ kendisindedir). Dünya basını önce bu nedenle, sonra yeni etkinlikleri ile yıllarca kendisinden bahsetmiştir. Son yıllarda kimyaya getirdiği yeni sistemin hem teknolojide hem eğitimde çığır açtığını ABD ve T.C. gazeteleri hayli anlatmışlardır. Her yerde pek çok genç bundan esinlenerek bilime girmiştir.
1962’de Yale’deki profesörlüğünün yanında Harvard Üniversitesi’nde misafir kimya profesörüdür. Her iki üniversitede kendisinin yeni kuantum (“NİCEM”) kimyası ve fiziği üzerinde teorileri hakkında dersler verir.
1964’de moleküler biyoloji sahasında çalışmıştır. Kalıtımı sağlayan DNA molekülünün yapısının neden çift sarmal olduğu ve bunu bir arada tutan kuvvetlerin ne olduğu üzerine bir kuram yapıyor. Bundan çıkan kurallar çeşitli deneylerle, çeşitli ülkelerde doğrulanıyor, ispat ediliyor. Bu kuramın adı “ÇÖZGEN-İTER KUVVETİ (SOLVOFOBİK) KURAMI” (“SOLVOPHOBIC”). Bu kuramdan sonra Yale’de ikinci kürsüye “Moleküler Biyoloji Kürsüsü’ne profesör oluyor. Bu kuram daha sonraları çevre mühendisliğinde bile olmak üzere birçok dalda kullanılmaktadır.
1965’te tamamen ayrı bir saha olan yüksek enerji fiziği çalışmıştır. Bu konuda maddeyi oluşturan temel tanecikler kuramı üzerine çalışırken “YENİ SEKİZ MEZON (MADDEYİ OLUŞTURAN TEMEL TANECİK) OLMASI GEREKTİĞİNİ VE ÖZELLİKLERİ KURAMI’NI” bulmuştur. Bu sekiz mezon, daha sonra deneylerle bulunmuştur.
1970 atom fiziğinde çalışmış, atomların temel yapısı üzerine çok ayrıntılı bir kuram geliştirmiştir. “ATOM FİZİĞİNDE ATOMLARIN YAPISI VE ELEKTRONİK ÖZELLİKLERİ KURAMI”. Bu kuramın gök fizikteki uygulamasında meselâ güneşte veya başka yıldızlarda demir ne kadar, başka kimyasal öğeler ne kadardır, hesaplanabiliyor. “Yıldızlardaki Öğelerin Bolluğu” bu kuram neticesinde yeniden hesaplanmış ve eski hesaplamaya göre on ilâ otuz misli gibi farklar çıkmıştır.
1970’den sonra matematik temelleri geliştirmekten başlayarak 1980’lerden sonra kimyaya yeni bir bakış açısıyla dönmüştür. Yeni Nicem (Kuantum fiziği) kuramını geliştirerek kimyayı ezber yerine yeni matematik fizik temellerine bağlamıştır. “KİMYA’NIN TEMELLERİNİ YENİ MATEMATİKLERE OTURTMA KURAMI” meselâ çeşitli maddelerin molekülleri arasında hiç bilinmeyen bağıntılar bulmak ve organik kimya, inorganik kimya olsun, biyokimya olsun birçok kimyayı kâğıt üzerinde türetmek mümkün oluyor. Böylece, bu kuram neticesinde kimyayı yeni sistematiğe oturtmuş oluyoruz.
Buraya kadar önbilgi hâlinde verilen bilimsel çalışmalar ve diğer konulardaki araştırmaları, 250 kadar uluslararası bilimsel yayını ve sekiz kitabı (çoğu birçok dillere çevrilmiş) bilimle ilgilenenler bulmak isterse bu yayınları ve bu yayınların yol açtığı çeşitli ülkelerdeki çalışmaları, atıfları, üniversite bilgisayarlarından atıf dizinlerine (“Citation index”) bakarak bulabilirler.
Yale’de çeşitli ülkelerden düzinelerce öğrenciye doktora ve araştırma yaptırmıştır. Yetiştirdiği bu kişiler Cal. Tech. Johns Hopkins gibi belli başlı A.B.D. üniversitelerinde ve Japonya dahil çeşitli ülkelerde, tanınmış profesör, bilim adamı, bazıları dekan ve rektör olmuşlardır.
A.B.D. Yale Üniversitelerinde iki kürsü (fizik, kimya, moleküler biyokimya, biyofizik, biyoteknoloji temeli olan saha) profesörlüğü yapmıştır. Ayrıca Kuramsal Fizik Merkezi’nin üyesidir. 1975’ten beri de T.C. Üniversitelerarası Kurul’un verdiği ilk ve tek “Türkiye Cumhuriyeti Profesörü” unvanını taşımaktadır.
T.C. Dışişlerince Japon bilim ödülü vesilesi ile olan Japonya sürecinde geniş çapta Türkiye’yi tanıtıcı şahsî faaliyetlerinden sonra, Japonya’ya özel elçi olarak gönderilmiş, 1976’da Türk-Japon kültür, bilim, eğitim ilişkilerinin temelini atmıştır. Hindistan’ın devlet misafiri olarak Hint bakanları ve Cumhurbaşkanıyla görüşmüş, orada Türkiye’yi tanıtıcı radyo, TV, basın programları yapmıştır. Meksika’da da aynı seviyede faaliyetleri olmuştur. Ortadoğu Teknik ve daha sonra Boğaziçi Üniversitelerinin kuruluşlarında önemli rol oynamış ama bunların Türkçe ile eğitim yapmalarını istemiş, önemli kuruluşlara danışmanlık yapmış, Türkçede bilimsel yayınlar neşretmiş, Fizik Kimya Sözlüğü kitabı basılmış, bilim ve mühendislik çevrelerinde bütün bunlar büyük yankı uyandırmıştır. Türkiye ve Japonya arasında iki kültürün benzerliklerini keşfedip incelemiş, bu konuları hem Japonya hem Türkiye, hem A.B.D.’de tanıtmıştır. 1974 ve 1988 Millî Eğitim Şûralarına katılmış, bilim ve teknoloji eğitimi üzerinde konuşmalar yapmıştır.
A.B.D.’nin birçok devlet araştırma merkezi ve üniversitesi ve özel sanayi dışında Japonya, Rusya, Litvanya, Almanya, Fransa, İngiltere, Çekoslovakya, Meksika, Hindistan, Kore ve tabiî Türkiye gibi birçok ülkede yıllardır hem bilim hem de ülkelerin bilim, teknik, eğitim, kültür politikaları üzerinde pek çok konuşma, gazete, TV yayınları, ortak araştırmalar yapmış, her yerde Türk adını duyurmuştur. Bazı ülkelerdeki haberlerde kendisinin iki kez Nobel adayı olduğu bildirilmiştir. Ayrıca kendisinin aday gösterdiği Japon Prof. K. Fukui Nobel kazanmıştır (Prof. K. Fukui’nin teşekkür mektubu fotokopisi Ek-I). Almanya’nın, Japonya’nın en yüksek uluslararası bilim ödüllerini almış, Meksika’da kendisine Elena Moshinsky Şeref Kürsüsü verilmiş, Türkiye’de ilk TÜBİTAK bilim ödülünü, ilk Sedat Simavi Fen ödülünü 1978’de, “Bilgi Çağı Ödülü”nü 1992’de almıştır. Amerika Bilim ve Sanat Akademisi’ne seçilmiştir. “Dünyada Kim Kimdir”, “Amerika’da Kim Kimdir” gibi kitaplara geçmiştir. (A.B.D. ve İngiltere’de).
Böyle bir bilim geçmişi olan Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU’nun Türkiye’nin seçkin bilim adamlarının oluşturduğu “TÜBA”da bulunmamasının, TUBİTAK’da değerlendirilmemesinin sizce makul bir izahı var mıdır? Yoksa TÜBA’ya üye olmak veya TUBİTAK’ta değerlendirilmek için acaba başka bilim dışı meziyetleri mi gerekmektedir?
Belki de, Oktay SİNANOĞLU’nun bazılarına göre bir kusuru da: Dünyada ender bulunan bir uygulama ile başka ülkelerin üniversitelerinin şubelerinin Türkiye’de açılma gayretinden birisi olan, son günlerde söz konusu edilen GAP Bölgesinde Prof. Ali DOĞRAMACI (Bilkent Üniversitesi rektörü, eski YÖK Başkanı İhsan DOĞRAMACI’nın oğlu) tarafından Oxford Üniversitesi’nin Urfa’da bir şubesinin kurulma çabası vardır. Sonuçta Türkiye’de eğitim dilini İngilizceleştirme yani Türkçe’nin bitirilmesi demek olan bu gibi çabalarda Oktay SİNANOĞLU’nun hiç yardımcı olmamasıdır herhalde. Bu türden kusurlar ararsak hocamızın pek çok kusuru vardır. Meselâ: Sayın SİNANOĞLU Konya’daki üniversitemizin adının, tarihin ilk üniversitesi olan KARATAY olmamasını sorgular. Hattâ ODTÜ’nün adının ULUĞ Bey olması uyarıları gibi her konuda gösterdiği millî tavrı belki de onun büyük engeli olmaktadır.
Ama bizlerin gözünde onu yücelten de işte bu gibi konularda ortaya koyduğu millî tavrıdır ve aşağıda kendi el yazısında görüldüğü gibi milliyetçi kimliğidir. Hocamız bugün Türk milletinin gönlündeki yerini de hiç kimseye nasip olmayacak bir şekilde almıştır.