Türkçüler, KKTC Cumhurbaşkanı sayın Rauf Denktaş’ı çok severler ve 140.000 Kıbrıs Türkünün yetiştirdiği bu insana karşılık 65 milyon Anadolu Türkünün kısırlığını düşünerek hayıflanırlar.
Düşünüyorum da; bizim patronlar kulübünün diğer adı ile Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği “TÜSİAD” üyelerinin düşünceleri ve uygulamaları, milletimizinkinden çok farklı yönde oluşuyor. Kendileri kolaycı olduklarından ve politikanın zorluğunu bildiklerinden ona soyunmazlar. Fakat daima PARAYI VERİP DÜDÜĞÜ ÇALARLAR.
Meselâ milletimizin en hassas olduğu Kıbrıs konusunda yönetim kurulu başkanları Rum ajanlığına soyunanların yanında yer alırcasına Türk düşmanı Avrupa parlâmentosu üyelerinin karşısında “Türkiye’nin Denktaş’ın uzlaşmaz tutumunu desteklemesini doğru bulmuyoruz, bir Kıbrıs için AB üyeliğini kaybetmeyelim” diyebildi.1 Sabancı da ona yakın konuştu. Halbuki, bu millet, Kıbrıs Türkünün acısını durdurmak için Megali İdea yanlılarına derslerini verip yavru vatanı kurtarmak için büyük fedakârlıklar yapmış, içeride Türk Mukavemet Teşkilâtı “TMT”, arkasında Türk ordusu kan dökmeyi göze almışlardı. Onlar, bugün Türk insanının sırtından para kazanıp patronlar kulübü üyesi olarak vatan pazarlamayı göze alacaklarını hiç düşünürler miydi? Unutamıyoruz: Yine patronlar kulübü mensupları binlerce şehit vererek temizlemekle meşgul olduğumuz bölücüleri desteklercesine GÜNEYDOĞU RAPORLARI hazırlayan ve ERMENİ SOYKIRIMI iddialarını destekleyen beyanlarda bulunan sözde profesörleri bünyelerinde barındırmışlardı.
Bu yazımın konusu da yine patronlar kulübünün son marifeti Katma Değer Vergisi “KDV”nin düşürülme becerisidir. Besleme medyayı bakın nasıl yanlarına alıyorlar, stoklarını boşaltmak için krizle mücadele eden insanımızı nasıl kandırıp son kaynaklarını da lüks tüketim olan otomotiv ve beyaz eşyaya dönüştürebiliyorlar. Borç para toplamakla meşgul hükûmeti de gelirlerinden vaz geçirerek arkalarına alıyorlar.
Şimdi bu filmi çeviren beceriyi beraberce görelim ve yazımın başındaki kupürlü panoyu tetkik ederek iki ay önceye dönelim. Ancak daha önce devletimizin gelir-gider durumuna bir göz atalım.
Bu yılın ilk do okuz ayında devletimizin 54.8 katrilyon lira gideri, 36.3 katrilyon lira geliri oldu ve 18.4 katrilyon lira olan açığımızı IMF’den, Dünya Bankası’ndan veya G-8’ler denilen zenginlerden borç alarak faizli paralarla karşılıyoruz. Bu giderlerimizin 3.1’ini de faize, onda birini maaşlara veriyoruz. Geliri ile gideri karşılaması beklenen sosyal hizmetler kurumları “Emekli Sandığı, SSK, Bağkur”a 4.7 katrilyon lira aktarıp yatırımımıza ancak 2 katrilyon, savunmamıza da 1.6 katrilyon lira ayırabildik.2
Bu durumda devlet bütçesindeki gelirleri azaltmak yerine çoğaltmayı becermek gerekirken katma değer vergisinden gelen 8.3 katrilyon lira gelirimizi % 26’dan % 18’e düşürmekle patronlar kulübüne yaranmayı marifet saymamalıyız.
İki ay önce Koç Holding Tüketim Kurulu Başkanı, çok okunan bir günlük gazetede içini döküp dert yandı ve hattâ uyarılarda da bulundu. “Devlet fedakârlık yapıp KDV’yi indirmezse ekonomik krizin derinleşeceğini” söyledi.3 Onu ertesi gün yine aynı gazetede Otomotiv Sanayii Derneği “OSD” başkanı izledi ve yurt içindeki otomobil satışlarında -yurt dışındaki rekoru unutarak- geçen yıla göre on misli düşüş olduğunu ifade ile kısa zamanda, uygulanan vergilerin indirilmesini istedi.4 TOBB-ASO-TÜRMOB başkanları hattâ maliye eski bakanı İsmet Atilla da sıraya girdiler ve KDV’nin oranının indirilmesini şart gördüler.
Maliye Bakanımız, KDV oranında indirime gitmenin hayli güç olduğunu ve KDV oranında bir puan indirimin yıllık maliyetinin devletimize bir katrilyon liraya mâl olacağını ifade etmekle beraber “talebi inceliyorum” dedi ve yol gösterdi. “Klima dahil bu mallar artık lüks sayılmamalı ve % 18’lik genel KDV oranına tabi tutulmalıdır” dedi.
Bir gün sonra aynı gazete ve aynı yazar ödenen vergilerin çokluğundan şikâyet ederek ve diğer devletlerdeki uygulamalardan örnekler göstererek “İNDİRİN ŞU VERGİLERİ” dedi. Vestel’in patronu da “DEVLET 2002’DE VERGİ VERECEK ADAM BULAMAZ” deyip televizyon-buzdolabı-çamaşır makinesi satışlarında on yıl geriye gittiklerini söyledi. Arçelik ile Bosch da buna iştirak etti ve stoklarının arttığını söylediler. Hattâ TİSK’dan bile vergi indirimleri önerilerine destek geldi.
İki gün sonra hükûmet adına Başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz KDV indirimi yapılacağını ifade etti5 ve “Evet, sayın Derviş ile anlaştık, IMF anlaşması 2002 yılı için KDV indirimine izin vermiyor. Ancak bu yıl sonuna kadar indirim mümkün” dedi.
Neticede bir hafta sonra lüks üretime girip girmedikleri münakaşa konusu olan beyaz eşya ve otomotivde KDV % 26’dan % 18’e düşürüldü ve İNDİRİM olayı reklâmlarla süslenerek uygulamaya konuldu. Yani devletimizin gelirini tahminlere göre yüz trilyon lira azaltarak patronlarımızın stoklarının erimesine ve halkın elinde kalan son kaynakları da onlara aktarmayı başardık. İnsanlarımız bankalardaki birikimlerini alarak israf ekonomisinin emrine uyup tüketime geçtiler.
Ekonomik kriz içinde çabalayan ve bundan bir an önce kurtulmak için uğraşan, tasarrufa riayet etmesi, yerli malı kullanıp millî ekonomimize yardımcı olması gereken insanlarımızın bugünkü şartlarımıza göre lüks sayılacak otomotiv ve beyaz eşya almaları teşvik edilmiş ve basın bu davranışı görevli bir taşaron gibi desteklemiştir. Ne kadar desteklese de bize göre bu hareket bir iki ay sürecek ve tesiri yok denecek kadar az olacaktır. Çünkü gelir düzeyi düşük olan halkımızın kaynağı tükenmiştir. Burada dikkat edeceğimiz husus, lüks üretim olan otomotiv ve beyaz eşya satışı için KDV İNDİRİMİ ile üretici esnafın halkımız için uyguladığı İNDİRİMLİ SATIŞLARı ayırt etmektir. Ancak unutmamalıyız ki, üretici esnafın yaptığı yüksek indirim oranları da kendilerinin eski insafsız davranışlarını ortaya çıkarmış oldu. KDV’nin indirimi ile otomotiv ve beyaz eşya piyasası ile üretici esnafın halkımız için uyguladığı İNDİRİMLİ SATIŞLARINI ayırt etmemiz gerekir. O başka bir iştir.
Biliriz ki, tüketimle ilgili üretim yapan PATRONLAR DOYMAZLAR. Nitekim Koç Holding Dayanıklı Tüketim sorumlusu “olumlu etkileri görülen KDV indirim uygulamasının süresinin uzatılmasını ve diğer sektörleri de kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmasını” istedi.
Özetle, patronlar kulübü satın aldıkları günlük gazeteleri ve görevlendirdikleri yazarları ile aylardır gündemimize hâkim oldular ve KDV’yi indirelim, SSK primleri ödenmesin, hayat standardına göre vergi alınmasın yani özetle, “devlet vergiyi azaltsın, sosyal güvenlik kuruluşlarına daha çok katkıda bulunsun” dediler ve HALK DALKAVUKLUĞU yaparak hedeflerinin bir bölümünü de gerçekleştirdiler.
Bu büyük patronların faaliyetlerini ve davranışlarını iyi takip ederseniz onların hakiki yüzlerini görebilirsiniz. Geçirdiğimiz mübarek Ramazan ayında müslüman Türk insanı imkânları içinde fakir fukaraya yardım elini uzattı. İftar çadırları, sofraları dolup taştı. Nevşehir’in berber esnafı bile yoksulların saç traşlarını bedava yaptı. Bizim büyük patronların seslerini ve faaliyetlerini bu ayda hiç duymadınız. Ama yılbaşında faaliyete geçtiler, İslâm ekonomisini körüklediler, vur patlasın çal oynasına öncülük ettiler. Vakko ve Beymen mağazaları Koç’un Divan Pastanesiyle el ele verip fiyatları 55 milyon ille 1.4 milyar arasındaki yılbaşı sepetlerini kendilerinin yarattığı krizle mücadele eden insanımıza utanmadan sundular.6
İşte sizlere patronlar kulubü ile, medya patronlarının el ele verip on-onbeş gün içinde devletimizin gelirlerini nasıl küçülttüklerini arz etmeye çalıştım ve medyanın yeni bir ihanetine sizleri de şahit yaptım. Hepimizin bildiği gibi; medya mutlaka çıkar gruplarının elinden kurtulmalıdır. Ancak o zaman vatandaşımız gerçekleri öğrenebilecektir. Basına çeki düzen vermeden memleketimizde ne demokrasi yerleşir ne siyaset kendini toparlar ne de soygunlar durmayacağı için ekonomimiz düzelebilir.
Neticede insanımızı devamlı uyutarak uykuya alıştırdık, tembellikten kurtaramadık. İsraf ekonomisinin hastalığına mâni olamadık. Onu üretime değil, tüketime imrendirdik. Yerli malı kullanıp tasarruf yapmasını beceremedik ve on yıldır kişi başına düşen gelirimizi 3 bin doların üzerine çıkaramadık. Halbuki bu cennet vatan, bu genç insan, bu güzel soy daha iyilere lâyık. Öyle ise; patronlar kulübünü de değiştirip milletimizin yanına alalım.
Tanrı Türk’ü Korusun.
DİPNOTLARI
1- 27.11.2001 Star.
2- 31.10.2001 Milliyet.
25.10.2001 Sabah.
4- 26.10.2001 Sabah.
5- 29.10.2001 Sabah.
6- 10.12.2001 Posta