GİRİŞ
HER şeyden önce yazımızın başlığında yer alan “sorun” sözcüğüne yüklenen anlamları ortaya koymak, yazımızın çerçevesini çizmekte bize yardımcı olacaktır.
Kıbrıs ile ilgili olan her konuşma veya yazıda sık sık tekrarlanan “sorun” sözcüğü, adada yaşanan birtakım olayları unutturmak ve ABD ile AB’nin Akdeniz ve bağlantılı olarak Orta Doğu’daki emperyalist emellerini (Kıbrıs’a yerleşerek Akdeniz’in ticaretine egemen olmak, bölgenin jeopolitik konumundan yararlanarak dünya siyasetine yön vermek, Orta Doğu petrollerinden pay almak vb.) gizlemek amacıyla maske olarak kullanılmaktadır.
Türk ordusunun 1974’te adaya çıkarma yapmasını zorunlu kılan etmenlerin bugün adı bile anılmamaktadır. Rum çetelerinin Türk köylerini basıp kadın, çocuk, yaşlı demeden katlettiği insanları unutturmak isteyen emperyalist güçler ve onların içerdeki işbirlikçileri Türk ordusunun, akan kanı durdurmak için yaptığı zorunlu müdahaleyi ve devamında onun sınırlı bir güçle adada temsil ediliyor olmasını “işgalcilik” olarak nitelendiriyor. Bunların altında yatan gerçek ise, gerçek hakikî, soykırımcı ve emperyalist devlet ve devlet gruplarının Türkleri bölgeden atmadan veya tam anlamıyla sömürgeleştirmeden emellerine asla ulaşamayacak olmalarıdır.
Her türlü uluslar arası plâtformda Türk bakan ve diplomatlara küstahça tekrarlanan “Kıbrıs sorununu çözün!” ifadesinin karşılığı “Kıbrıs’tan çıkın”dır. Nitekim, aşağıya aldığımız Avrupa Parlâmentosu kararları “sorun” sözcüğünden Avrupa’nın ne anladığını gözler önüne serecektir:
Avrupa Parlâmentosu, Türkiye’ye adanın askersizleştirilmesini sağlamak amacıyla Kıbrıs’tan askerî güçleri çekmesi için pratik adımlar atması çağrısında bulunur. (17.09.1998)
Avrupa Parlâmentosu, Türk yetkililerin Kıbrıs konusunda ilgili BM kararlarının kabulü ve uygulaması temelinde ve Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne katılması konusundaki görüşmelerin kesintisiz bir biçimde sürdürülmesinden bağımsız olarak, siyasî bir çözüm bulunmasına bir kez daha aktif bir biçimde katkıda bulunmasını ister. (06.10.1999)
Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının % 37’sini yasa dışı bir biçimde işgal etmektedir. (10.02.2000)
Avrupa Parlâmentosu, Türk Hükûmetine Kuzey Kıbrıs’taki işgal güçlerini geri çekme çağrısında bulunur. (15.11.2000)
Türkler için Kıbrıs “sorun”u Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bağımsızlığının tanınmaması, KKTC’ye AB ve ABD tarafından uygulanan ve insanlık suçu niteliğinde olan ambargoların kalkmaması ve 1974 öncesinde Türklere uygulanan baskıdan, işlenen cinayetlerden dolayı bütün dünya önünde Türklerden özür dilenmemesi ve mânevî tazminat verilmemesidir. Türkler için Kıbrıs “sorun”u, sayılan aksaklıkların giderilmesiyle çözülecektir.
Ne yazık ki Türkiye’deki güdümlü medya ile “gaflet ve dalalet ve hattâ hıyanet içinde bulunan iktidar sahipleri” batılıların “sorun” dediği şeyi sorun olarak görmekte, göstermektedir.
KIBRIS HAKKINDA COĞRAFÎ, TARİHÎ, EKONOMİK VE
SİYASÎ BİLGİLER
Kıbrıs, 9251 km2’lik yü zölçümüyle Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır. Türkiye’nin 64 km güneyinde, 35°45-34°15 kuzey paralelleri ile 32°15-34°30 doğu meridyenleri arasında yer alır.
1960-74 arasında ekonomi büyük ölçüde tarım, ticaret ve turizme dayalıydı. 1974 müdahalesinin ardından ekonomik dengeler Rum kesimi lehine bozuldu. KKTC’ye uygulanan turizm ambargosu Türk kesiminin turizm gelirlerine darbe vurdu. Bunun yanı sıra başta ABD ve AB üyesi ülkeler olmak üzere hemen hemen bütün dünya KKTC’ye ekonomik ambargo uygulamaya başladı.
1974’ten beri süren ambargolar ekonomik olmaktan çok siyasî amaçlı oldukları izlenimini vermektedir. Ekonomik baskılarla dar boğaza sürüklenmek istenen Kıbrıs Türkleri’ne sonunda egemenlik haklarını Rumlara devretmeleri dayatması insanlığın bir ayıbı olarak varlığını sürdürmektedir.
Kıbrıs, dünyanın en önemli bakır yataklarından biridir. Kıbrıs’ın en önemli bakır yatakları KKTC sınırları içinde olan Gemikonağı yakınlarındadır. Ayrıca adada çok sayıda yüksek nitelikli taş ocağı da vardır. Bugüne kadar üzerinde durulmamış olmakla birlikte, Kıbrıs’ın jeopolitik öneminin yanı sıra sahip olduğu madenlerin de emperyalist devletlerin iştahını kabarttığı düşünülebilir.
İlk insan yerleşiminin İÖ 6000’lere dayandığı Kıbrıs’ın tarihine kısaca göz atalım:
İÖ 1500: Mısır firavunu III. Tutmosis adayı işgal etti.
İÖ 1200: Miken uygarlığının çöküşünün ardından Yunanlılar adaya göçmeye başladı. Göçle gelenler altı ayrı krallık kurdu.
İÖ 800: Kiton’da bir Fenike kolonisi oluştu. Yedinci bir krallık kuruldu.
İÖ 709: Asur kralı II. Şarrukin Kıbrıslı yedi kralı kendisine bağladı.
İÖ 663: Asurlulara bağımlılık sona erdi.
İÖ 569: Kıbrıs kralları Mısır firavunu II. Ahmose’ye bağlılıklarını bildirdiler.
İÖ 522: Kıbrıs, Pers İmparatorluğu’na katıldı.
İÖ 58: Kıbrıs bir Roma eyaleti oldu.
395: Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla Kıbrıs, Bizans İmparatorluğu’na katıldı.
688-988: Bizans Devleti ile Halifeliğin ortak yönetiminde kaldı.
1570: Osmanlı Devleti Kıbrıs’a girdi. Adayı fethettikten sonra 20.000 Türk’ü buraya yerleştirdi.
1878: Ada Osmanlı toprağı sayılmakla birlikte İngiltere’nin yönetimine girdi.
1914: İngiltere, Kıbrıs’ı topraklarına kattığını ilân etti.
1925: Kıbrıs, İngiltere’ye bağlı bir sömürge oldu.
Bu kısa bakıştan sonra Kıbrıs “sorun”unu daha iyi anlayabilmek için 1955 yılından itibaren Kıbrıs tarihine daha ayrıntılı olarak eğileceğiz.
1955’te Yunanistan ordusunda albay olarak görev yapmış olan Georgias Grivas, EOKA adlı bir örgüt kurarak Enosis amacıyla silâhlı eylemlere girişti. Mart 1956’da başpiskopos III. Makarios Rum eylemlerini desteklediği gerekçesiyle Seyşel Adaları’na sürüldü. 1957’de serbest bırakılmasının ardından adaya dönmesine izin verilmediğinden karargâhını Atina’da kurdu. Bu arada Fazıl Küçük önderliğindeki Kıbrıslı Türkler de adanın ya Türkiye’ye geri verilmesini ya da bölünmesini istemeye başladılar.
Türkiye ve Yunanistan hükûmetleri arasında Şubat 1959’da varılan anlaşma, aynı ay Londra’da düzenlenen konferansta İngiltere hükûmetiyle Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının temsilcileri olan Küçük ve Makarios tarafından da onaylandı. Anayasa hazırlanmasından sonra Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Ağustos 1960’ta resmen ilân edildi. Varılan anlaşmayla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bölünmesi ve siyasal ya da ekonomik bakımdan başka bir ülkeyle birleşmesi yasaklandı. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü garanti ettiler. Ayrıca, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasındaki anlaşmayla kurulan düzenin korunması için her üç ülkeye gerektiğinde adaya müdahale hakkı tanındı.
Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası, cumhurbaşkanının Rum, yardımcısının Türk olmasını öngörüyordu. Aralık 1959’da Makarios cumhurbaşkanı, Fazıl Küçük de yardımcısı oldu. Bunun yanında yedi Rum ve üç Türk’ten oluşan bir bakanlar kurulu ile beş yılda bir seçilen ve 35 Rum, 15 Türk’ten meydana gelen bir Temsilciler Meclisi de vardı.
1963 sonlarında Makarios özellikle yerel yönetim ve maliyeyle ilgili konularda ortaya çıkan güçlükleri öne sürerek anayasada değişiklik önerdi. Bunların Türk tarafınca reddedilmesi üzerine Türklere yönelik saldırılar başladı. İki toplum arasında çıkan çatışmalar sonucunda, Türklerin denetiminde, Rumlarca çevrelenmiş yalnızca birkaç yerleşim noktası kaldı. Lefkoşe bir ateşkes hattıyla ikiye bölündü. Mart 1964’te BM Güvenlik Konseyi adaya çok uluslu bir barış gücü gönderilmesini kararlaştırdı. Aynı yıl adanın kuzeybatısında Türklere yönelik saldırıların artması üzerine Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçaklar ada üzerinde ihtar uçuşu yaptılar. Hem Türkiye hem Yunanistan’dan adaya gelen subaylar iki toplumun da oluşturduğu grupları eğitti, halkı örgütledi.
Yunanistan ordusunda korgeneralliğe yükselen Grivas adaya gelerek EOKA’nın sözde komutanlığını üstlendi. 1967’de Türkiye’nin verdiği ültimatom üzerine adadan çıkartılan Grivas, 1971’de gizlice Kıbrıs’a dönerek EOKA B adlı örgütü kurdu.
15 Temmuz 1974’te EOKA birlikleri, Yunan subaylarının önderliğinde Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla bir darbe düzenledi. Makarios kaçmayı başardı. EOKA’nın eski bir üyesi olan Nikos Sampson cumhurbaşkanı ilân edildi. Beş gün sonra, Sampson yönetimini devirmeyi amaçladığını bildiren Türkiye, Girne’ye çıkarma yaptı. 22 Temmuza kadar süren çatışmaların ardından ateşkes ilân edildi. Sampson’un yerine Temsilciler Meclisi başkanı Glaskof Klerides cumhurbaşkanlığına getirildi.
Türkiye, Yunanistan ve İngiltere, Cenevre’de görüşmeleri başlattı. Türk tarafının önerilerinin kabul edilmemesi üzerine adadaki Türk birlikleri 13 Ağustosta yeniden ilerlemeye başlayarak 16 Ağustosta KKTC’nin bugünkü sınırını oluşturan Attila Hattı’na ulaştı.
Türk ve Rum toplumlarının temsilcileri olan Rauf Denktaş ve Glafkos Klerides arasındaki görüşmeler 1968’de başladı ve sonuç vermeden 1974’e dek sürdü. Türk tarafının “eşit haklı federe devlet” önerisi reddedilince Türk kesiminde 1967’den beri var olan geçici yönetim yerini 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Federe Türk Devleti’ne bıraktı. Kıbrıs Federe Türk Devleti, 15 Kasım 1983’te bağımsızlığını ilân ederek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adını aldı. Rauf Denktaş cumhurbaşkanı seçildi.
SONUÇ
Bugün itibariyle, Türkiye’den başka hiçbir devlet kabul etmese de Kıbrıs’ta iki devlet vardır. 1974 yılından bu yana çeşitli dönemlerde aralar verilmiş olmakla birlikte Rauf Denktaş ile sırasıyla, Klerides, Makarios, Kipriyanu ve tekrar Klerides arasında yapılan görüşmeler Rum tarafının Avrupa ve ABD’nin siyasî, ekonomik ve askerî desteklerine dayanarak adadaki Türklerin egemenlik haklarını tanımaması yüzünden bir sonuca bağlanamamaktadır.
Türk tarafının 1974’ten beri savunduğu görüş, adada tarihsel olarak hak sahibi bulunan Türkler ve Rumların ayrı ayrı devletlerini koruyarak, eşit haklarla, federatif bir çatı altında barış içinde yaşaması gerektiğidir. İnsancıl ve milletlerin yaşam hakkına son derece saygılı olan bu görüş, sömürgecilik, soykırım gibi kavramları dünyaya armağan etmiş (!) olan Avrupa ve ABD’nin kışkırtmalarıyla Rum tarafınca kabul görmemektedir. Rumlar, Yunanistan’ın iki yüzyıllık tarihi boyunca girdiği savaşların neredeyse hepsinde yenilmesine karşın kendisine Avrupalı müttefikleri tarafından toprak verilmiş olmasıyla umutlanıp; aynı şeylerin kendilerini de beklediğini düşünmekte ve bu yüzden uzlaşmaz bir tavır takınmaktadırlar.
Toparlarsak; Kıbrıs, Anadolu’nun doğal bir parçası olan ve kıyılarımıza yakın bulunan, askerî ve siyasî önemi çok büyük olan bir adadır. Uzun süre Türk egemenliğinde kalmış olmasından dolayı Türklerin, nüfusunun çoğunluğunu Rumların oluşturmasıyla da Rumların ada üzerinde tarihsel hakları vardır. Rumlar, 1974 öncesi dönemde, bugün unutturulmak istenen katliamları gerçekleştirmiştir. KKTC’ye acımasızca ambargo uygulanırken, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi sürekli sübvanse edilmektedir. Adada barış, önce İngiliz işgaliyle bozulmuş, daha sonra Avrupa tarafından desteklenen Rumların silâhlanması Enosis’i gerçekleştirme çabasına girmesiyle onarımı zor darbeler almıştır.
Kıbrıs, Türkiye açısından iki açıdan önemlidir. Birincisi, Kıbrıs’ta Türklerin hakkı kendilerine teslim edilmemektedir ve Türkler ezilmektedir. Türk devletinin bağımsızlığı tanınmamakta, adada tek yönetimin olduğu kabul edilmekle Türk şehirleri başka devletin topraklarıymış gibi gösterilmektedir. Bizim için, Ankara, İstanbul, İzmir, Trabzon, Hatay, Kars, Edirne ne ise Lefkoşe, Gazimagosa da odur. İkinci olarak, Kıbrıs adası Türkiye açısından çok önemli bir jeopolitik önem taşır. Türklerden arındırılmış bir Kıbrıs, olası bir Türk-Yunan savaşında, hattâ Türkiye ile herhangi bir Avrupa devleti arasında çıkabilecek olan bir savaşta Türkiye’nin zor durumda kalmasına yol açar.
Adada barışın tekrar sağlanmasının ön koşulu Türkiye, Yunanistan, KKTC ve GKRY’nin diğer bütün devletleri devre dışı bırakıp bir araya gelerek adadaki iki milleti barış içinde yaşatacak formüller üzerinde görüşmelere başlamasıdır.