ORKUN dergisinin Kasım 2002’de yayımlanan 57. sayısının 18.-21. sahifelerinde “Köl Tigin yazıtı ne zaman yazıldı ve dikildi?” başlıklı bir yazı yayımladım. İnşaat Yüksek Mühendisi Kâzım Mirşan da benim yazıma Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi’nin Aralık 2002’de yayımlanan 192. sayısının 20.-23. sahifelerindeki “Makale eleştirisi” başlıklı yazısı ile cevap verdi.
Sayın Mirşan yazısına şöyle başlıyor: “ … Sayın O. F. Sertkaya, benim buluşlarıma karşı Avrupalıların görüşünü savunma gereği duyarak, yukarıda sözkonusu makalesini kaleme almış bulunuyor. Bundan dolayı benim görüşlerimi (aslında ispatlarımı) “sıra dışı” diyerek niteledikten sonra, şöyle diyor: “Kâzım Mirşan’ın garip çıkışlarından birisi de eski Türk takvimini sadece kendisinin tespit ettiği iddiasıdır.” Ancak, bu iddianın doğru olup olamayacağını inceleyecek yerde, “12 hayvanlı yılları artarda sayma sistemi” üzerinde ne kadar insan yazı yazmışsa, onların isimlerini sıralıyor ve çıkışlarının bu yolla kabul olunmuş olacağına inanıyor. (1) V. Thomsen, (2) W. Radloff, (3) J. Marquart, (4) E. Chavennas, (5) Osman Turan, (6) L. Bazin. Bu isimleri sıraladıktan sonra, O. F. Sertkaya diyor ki, “Bu ve bunun gibi birçok araştırma ve incelemenin içerisinde Kâzım Mirşan tarafından 1999’da Bodrum’da yayımlanan “Türk Takvimi” adlı risale (halbuki bu 60 sahifelik bir kitaptır) nasıl bu sahadaki tek eser olur?
Sayın Profesör, takvimin ana vasfı belirli bir zaman başlangıcından başlaması ve her olayın bu başlangıca göre dile getirilmesidir. Buna göre, Türklerin 12 hayvanlı yılları sayma sistemi, herhangi bir başlangıca dayanmıyorsa, ”takvim” değildir; takvim teşkil edebilmek için kullanılabilinecek bir sistemdir. Halbuki, siz “12 hayvanlı Türk takvimi” diyerek hata yapıyorsunuz. Çünkü yukarıda isimlerini saydığınız kişilerin hiçbiri Türklerin bir takvimleri olduğunu göstermiş değiller. Türklerin bazı hallerde (meselâ, Büyük İskenderin ölüm yılından başlamak üzere) takvim kullanmış olduklarını gösteren kişi Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arattır. Fakat O. F. Sertkaya nedense onun adını bildirmiyor…
… İşte ben, Proto-Türklerin takvimleri olduğunu ilk defa ortaya atan kişiyim.”
Değerli okuyucular. Yukarıdaki çeşitli suçlamaları içeren satırları Sayın Mirşan’ın yazısından imlâ ve dizgi yanlışlarına dokunmadan aynen aldım. Adı geçenin aşağıda vereceğim alıntılarında da imlâ ve dizgi yanlışlarını düzeltmeyeceğim.
1. Okuyucularımızın da bildiği gibi Sayın Hulki Cevizoğlu ATV’de yaptığı programlarına Sayın K. Mirşan’ı konuk etmiş ve onunla yapmış olduğu sohbetlerin çözümünü Tarih Türklerde Başlar, Türk Dili’nin Kökeni(1) başlığı ile yayımlamıştır.
Sayın Cevizoğlu’nun sohbetlerine, daveti üzerine, ben de katılmış ve Sayın Mirşan’ın görüşlerini değerlendirmiştim. Benim bu söyleşideki katkılarım Sayın Cevizoğlu’nun kitabının 248.-262. sahifeleri arasında yer almaktadır. Ancak bu sayfalar arasında, benim kötü telaffuzum yüzünden olsa gerek, verdiğim Göktürkçe ve Çince örnekler, batılı ve doğulu ilim adamlarının isimleri ve eserlerinin adları ya yanlış çözülmüş, ya da yerleri boş bırakılmıştır. Ayrıca her cümlem Sayın Mirşan tarafından sabote edilmiş, söylediklerim nerede ise anlamsız hâle gelmiştir.
Ertesi günden itibaren yurt içinden ve yurt dışından öğretim üyesi arkadaşlarım ile öğrencilerim gece söylediklerimi yazmamı istediler. Fakat beni en etkileyen İktisat Fakültesi’nin genç bir profesörünün bana söylediği “Hocam şaşırdım kaldım. Kafam da karıştı. Ben kendimin Hunların, Göktürklerin soyundan geldiğimi zannederdim. K. Mirşan Köktürk yoktur dedi. Kök yerine ökük ~ ükük diyecek imişiz. Ata yurdumun Ötüken yış olduğunu zannederdim. Ötüken de kafamdan uçtu gitti. Hem yış da yanlışmış. Pekiyi biz kimiz hocam? Göktürklerden gelmiyor isek, nereden geliyoruz? Ata yurdumuz yoksa, gökten mi indik? Ormanlı dağlarda oturmamış isek, çölde mi oturduk?” vs. vs. mealindeki sözleri oldu. Bu arkadaşıma bu konuları tek tek yazacağıma söz verdim.
Türklüğün yerleşmiş ve kabul görmüş ölçülerini, değerlerini halkımızın hafızasından silmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu yüzden yış, runa / tamga, idi, Ötüken, eski Türk ana yurdu, bıga vs. gibi Türklüğün temel konularının K. Mirşan ve amigoları tarafından tahrifini tek tek yazacağım. Bu herkes tarafından böyle bilinsin. Sayın K. Mirşan! Bu açıklamamla, benim yazımı kaleme almam hakkındaki “benim buluşlarıma karşı Avrupalıların görüşünü savunma gereği duyarak, yukarıda sözkonusu makalesini kaleme almış bulunuyor” görüşünüzün ne kadar yanlış ve anlamsız kaldığı da açıkça anlaşılıyor sanırım.
Eğer ben yukarıdaki konuları yazmazsam benden gençler yazacak. Cengiz yazacak, Erhan yazacak, Osman yazacak, Ali yazacak, Mehmet yazacak, Sâdettin yazacak, veya benden yaşlılar yazacak. Sayın Tekin yazacak, Sayın Tezcan yazacak, kısacası Türk dilini ve kültürünü savunan, koruyan, okutan, araştıran ve inceleyen kişiler yazacaktır.
2. Sayın Mirşan bana “Halbuki, siz “12 hayvanlı Türk takvimi” diyerek hata yapıyorsunuz. Çünkü yukarıda isimlerini saydığınız kişilerin hiçbiri Türklerin bir takvimleri olduğunu göstermiş değiller” diyor. Önce cümleyi düzelterek “hata” yapmadığımı söyleyeyim. Çünkü “12 hayvanlı Türk Takvimi” tavsifini ben yapmış değilim. Keşke bu tavsifi bir Türk olarak ben söylemiş olsaydım, iftiharım, övüncüm olurdu. Batılılar da beni (belki?) Sayın Sertkaya “nasyonalizm” veya “milliyetçilik” yapıyor diye suçlarlardı. Ancak 12 hayvanlı takvimin Türklere ait olduğunu 1906 yılında bir batılı araştırıcı söylemiştir. Edouard Chavannes’ın “Le Cycle turc des Douze Animaux [12 Hayvanlı Türk Takvimi]”(2), adlı eserinin başlığı böyledir. Ben yazımda bu eser hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştım. “Chavannes’a göre Asya’da kullanılan 12 Hayvanlı takvim Türklere ait bir takvim sistemi idi ve Çinliler bu takvimi Türklerden almışlardı. Chavannes bu yüzden de araştırmasının adını 12 Hayvanlı Türk Takvimi koymuştur”. Bu konuda merhum hocam Ahmet Caferoğlu Türk Dili Tarihi adlı eserinde şöyle demektedir: “Bu takvimin menşei münakaşalıdır. Chavannes bunu Türklere maletmektedir. [E. Chavannes, Le cycle turc des douze animaux, T’oung-Pao, Serie 2, vol. VII, Leiden 1906 s. 51-122].(3)
İkinci olarak merhum hocamız Osman Turan’ın 1941 yılında yayımladığı doktora çalışmasının adı Oniki Hayvanlı Türk Takvimi’dir.(4) Her iki araştırıcı da görüşlerini eserlerinin isimlerinde ifade etmiş olmuyorlar mı? Daha neyi göstersinler? Sayın Kâzım Mirşan’a bu konuda cevabım Chavannes ile Turan’ın eserleri benim doğumumdan yıllar önce yayımlandığına göre “biz “12 hayvanlı Türk takvimi” diyerek hata yapmıyoruz” şeklindedir. Kişi hatayı kendisinde aramalıdır.
3. Sayın Mirşan şöyle buyuruyor: “Türklerin bazı hallerde (meselâ, Büyük İskenderin ölüm yılından başlamak üzere) takvim kullanmış olduklarını gösteren kişi Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arattır. Fakat O. F. Sertkaya nedense onun adını bildirmiyor.”
Edebiyat Fakültesindeki öğretim üyeleri yazınızı okuyunca en çok bu satırlarınıza gülmüşler. Gelip bana şöyle dediler. “Eğer siz Arat’ı ve çalışmalarını bilmiyor iseniz, biz bu konuda sizin yanınızda kara cahiliz”! Sayın Mirşan bu sefer başınızı gerçekten “sert kaya”ya çarptınız. Ben 1970 yılından bu güne kadar, 33 yıldır İstanbul Üniversitesi’nde Ord. Prof. Dr. Reşid Rahmeti Arat’ın odasında, sandalyesinde oturan ve masasında çalışan bir kişiyim. Bir çok hocamın tavsifi ile Arat’ın “hayrü’l-halef”iyim. Müteveffa A. von Gabain’e ve bir çok Alman araştırmacıya göre de Arat’ın “Nachfolger”i, yani “halefi, ardılı, yerine geçeni”yim. Belki bilmiyorsunuz ama Arat’ın bütün yazılarının yer aldığı Makaleler adlı eserinin, Kutadgu Bilig’in İndeks’inin, Doğu Türkçesi Metinleri, Güney Sibirya Türkçesi Metinleri adlı kitaplarının ve ölümünden sonra yayımlanan bir çok makalesinin nâşiri benim. Eğer Arat’ın yazdıklarını ben bilmiyor isem, kim biliyor acaba? Ancak siz “Arat’ın adını bildirmiyorsunuz” maazeretine sığınacak iseniz hemen söyleyeyim ki, Arat Göktürklerin tarih tespiti hakkında bir şey söylemediği için adı tarafımdan zikredilmemiştir.
YANLIŞLAR DENİZİ
4. “Sayın Sertkaya’nın Kül-Tïgin yerine, “Köl-Tïgin” demesinin gerekçesini añlamak da mümkün değil. Taluydan [Kore denizinden] Ïdil-Orala kadar uzanan bir devletin hakanına “Göl Hakanı” demek kadar manasızlık olmaz. KÜL ”bütün”, “komple”, “total” demektir ve BÜKÜL şeklinde de söylenmiş bulunuyor. BÜKLÜ ÇÖL [Tamamı çöl] Gobi Çölünün Türkçe ismidir. İLGERÜ, KÜN TOĞSIQDA, BÜKLİ QAĞANQA TEGİ SÜLEYİ BERMİŞ [ileriye, ğün-doğsuğa doğru bütün hakanlara kadar ordu sürüvermiş]”.
Sayın Mirşan! Yukarıdaki satırlarınız bir yanlışlar denizidir. Maalesef doğru bir hükmünüz, doğru bir cümleniz yok. Taloy (Türkiye Türkleri bu kelimeyi 30’lu yıllarda ikinci hecede -o- sesi olamaz diyerek sehven taluy okumuşlardır) Türkçe “deniz” kelimesinin Moğolcasıdır ve Tibetçeye Dalay şeklinde geçmiştir. Dalay Lama “Bilgisi deniz gibi olan Lama (= Din adamı)” demektir. Taloy kelimesi sizin aklınızdan başka nerede ve ne zaman “Kore denizi” anlamına kullanılmıştır? Divanü lügati’t-Türk’teki Etil suvı aka turur / Kâzım Mirşan baka turur örneğinde Etil şeklinde geçen kelime Türkçede İdil şeklinde gelişmişken bunu ünlü uyumu dışında Türkçe olmayan yabancı bir kelimeymiş gibi Ïdil şeklinde okumanızı nasıl açıklayacaksınız? Bir dağ silsilesinin adı olan Ural kelimesi Türkiye Türkçesinde ne zamandan beri Oral şeklinde telaffuz edilmiştir? Tigin “prens, şehzâde” kelimesi hangi metinde “hakan” anlamında geçiyor da, siz Köl-Tigin’i “Göl Hakanı” diye anlıyorsunuz?
Kül-Tigin’deki KÜL “bütün, komple, total” demekmiş? Bir tek sözlükte yerini gösterebilir misiniz? Sakın bu kelime Arapça küll kelimesi olmasın? KÜL okuduğunuz kelime BÜKÜL şeklinde de söylenmişmiş. Ama verdiğiniz örnekler BÜKLÜ ve BÜKLİ olarak birbirini tutmayan ve kelimenize uymayan bir şekilde geliyor. “Gobi çölünün Türkçe ismidir” diye anlamlandırdığınız “BÜKLÜ ÇÖL [Tamamı çöl]” hiçbir Türkçe metinde geçmez. Ayrıca Gobi kelimesi başka bir dilin kelimesi midir? Sizin verdiğiniz örnek doğru şekli ile Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarının Doğu yüzünün 8. satırındaki ilg(e)rü : kün : to∫s(ı)∆∆a : bük (i)li : ∆(a)∫(a)n(ı)∆a : t(e)gi : sül(e)yü : birm(i)ğ : “Doğuya, güneşin doğduğu tarafa Bük ili kağanına kadar sefer edivermiş” cümlesi olmasın? Bük kelimesi “küçük ağaçlı orman” demek olup Anadolu’da Karabük yer adında geçer. Karabük’ün Balkan Türkçesindeki karşılığı ise Karaorman’dır. Bük ili kelimesi ise Göktürk metinlerinde “Kore”nin adıdır.
Gelelim K. Mirşan’ın Kül Tigin veya Köl Tigin adı üzerindeki görüşüne.
Gustav Schlegel 1892 yılında, Vilhelm Thomsen daha Göktürk yazısının çözümünü bulmadan bir yıl önce, Bilge Kağan’ın küçük kardeşinin yazıtının Çince yüzündeki ismi Giogh Téghin = Kök Tigin “mavi prens” şeklinde yorumlamıştı. Vilhelm Thomsen Göktürk alfabesini 1893’te çözdükten sonra eski Türkçe metinde Bilge Kağan’ın küçük kardeşinin adının kül veya köl şeklinde transkripsiyonlanabileceği anlaşıldı. Ancak ilk nâşir Wilhelm Radloff’tan bu güne kadar da, kelimenin çeşitli etimolojik açıklamaları yapıldı.
W. Radloff (1894-1895) kül okuyuşunu “külüg ‘meşhur, şanlı, şöhretli’ kelimesinin köküdür” şeklinde açıklamıştır. A. N. Kononov (1980) da kü “ün (slava)” kökünden kü-l “ünlü (slavnıy)” açıklaması ile bu görüşü devam ettirmiştir.
İkinci nâşir V. Thomsen (1896) kül okuduğu kelimeyi “gül, çiçek” olarak açıklamıştır.
Necib Âsım da En Eski Türk Yazısı adlı eserinde (1327 = 1894) kelimeyi kül okumuş, fakat Divanü lügati’t-Türk’ün yayımından sonra yayımladığı Orhun Abideleri (1340=1924) adlı eserinde okuyuşunu köl “göl” olarak düzeltmiştir. Carl Brockelmann (1928), B. Atalay (1943), O. Turan (1941), Tahsin Banguoğlu (1962), J. R. Hamilton (1962), L. Bazin (1964), O. F. Sertkaya (1975) bu görüşe katılan bazılarıdır.
A. Temir (1981) kül “kül” okuduğu kelimeyi Moğolca-Türkçe ot “ateş” ile karşılaştırarak, Türk. kül tigin = Moğ. ot çigin paralelizmi üzerinde durmuştur.
F. S. Barutçu (1983) köl okuduğu kelimeyi *kö- ”yakmak” kelimesi ile açıklamıştır.
Şimdi de K. Mirşan Köl Tigin adının ilk unsurunu Arapça Kül okuyarak açıklamaya kalkışıyor. Biz Köl’ü Kül okuyarak Farsça “gül” ile birleştirip açıklayanı biliyorduk ama Köl’ü Kül okuyarak Arapça Küll “bütün, hep” ile birleştirip açıklayanı ilk defa gördük. Ancak K. Mirşan hızını alamıyor, Tigin unvanını da “Hakan” yapıveriyor. Oldu olacak Köl Tigin’i bir de ağabeyi Bilge Kağan’ın yerine Göktürk tahtına oturtsa da işlemi tamamlasa. Kâzım Bey döktürüyor. Kırgızcada tëgin “bedava” demekmiş. Köl Tigin dersek, “göl bedavacısı” (yani göl dilencisi) manası ortaya çıkarmış vs. vs.
5. Sayın Mirşan! “Sertkaya Bey barıkın ve bedizin sözlerini de kullanıyor” diyorsunuz. Bu ifadeniz doğru değil. Okuduğunuzu anlamadığınız anlaşılıyor. Ben b(a)r∆in < bar∆-i-n kelimesini kullandım. Kâzım Mirşan’ca bir kelime olan BARIQ ise “hakikat” [var olan şey] demekmiş, meselâ BARIQ ÏTGÜÇİ “noter” demekmiş. Aşağıda Çin kaynağını okuyacağız. Çin kağanı Köl Tigin’in bark’ına süs ve resim yapmaları için altı tanınmış ressam göndermiş, “noter” göndermemiştir.
Sayın Mirşan! “Türkologlara göre barık “türbe” ve bediz “heykel” demektir. “Halbuki, bu sözler BARIQIN ËB-ËDİZİN BİTİG TAŞIN [somut başarılarının yazılı olduğu taşını] şeklinde geçiyor. Nitekim Kül-Tïginin ne türbesi ve ne de heykeli var” buyuruyorsunuz. Bu hükümleriniz de külliyen yanlış.
a) Hiç bir Türkolog barık yazmamıştır. Çünkü doğrusu bark olup anlamı da “ev”dir. (Eski Türkçe’den bugüne kadar Türkçenin her devresinde ev bark şeklinde ikileme olarak geçen ibare Türkiye Türkçesinde de yaşamaktadır.) Ancak bir devlet büyüğü olan Köl Tigin’in ölümü üzerine ona “ev” yaptırılmaz “türbe” yaptırılır. Şimdilerde “Anıt-mezar” yerine kullanılan ve aslı Yunanca olup bize Fransızcadan geçen “Mozole” kelimesini kullanmamak için “türbe” karşılığını kullanıyoruz.
b) Bediz’in “heykel” olarak değerlendirilmesi için de meraklıları Sergey G. Klyaştornıy’ın “Runik yazıtlarda bediz kelimesinin yorumu” adlı yazısını okuyabilirler.(5)
c) Köl Tigin yazıtından verdiğiniz ibarenin doğrusu da şöyledir: b(a)r∆in : b(e)d(i)zin : bit(i)g t(a)ğ[in] “türbesini, heykelini, yazıt ihtiva eden anıtını”.
ç) Yukarıdaki cümleden Köl Tigin’in türbesinin, heykelinin ve anıtının yapıldığı açıkça anlaşılıyor. Nitekim 1958’de Lumir Jisl’in yaptığı kazılar sonucunda Köl Tigin’in barkının izleri tespit edilmiştir. Altı metre derinlikte Köl Tigin’e ait olduğu bugüne kadar söylenen bir heykel başı bulunmuştur ve hâlen yazıtını ihtiva eden anıtı, yerinde dikili olarak durmaktadır. 1300 yıla yakın bir zaman önce yapılan türbenin bu güne kadar gelememesinden de daha normal ne olabilir.
6. Gelelim Köl Tigin yazıtının Çince ve Türkçe tarih kayıtları hakkındaki iddialarınıza!
Siz “Kül-Tïgin yazıtının Çince metninin tarih tespiti kısmını Mandarin sistemine göre bildirmekte, metnin Kül-Tïgin yazıtındaki orijinalini vermemektesiniz. Bu da bir akademisyene yakış-maz bir tutum” buyuruyorsunuz. Sayın Mirşan! Burada göz göre göre doğru söylemiyor, gerçekleri saptırıyorsunuz. Ben, Köl Tigin yazıtının Çince yüzünde Çin harfleri ile verilen tarih kaydından hemen sonra yazımın 21. sahifesinde “Köl Tigin yazıtının Kuzey-doğu yüzü Köl Tigin ile ilgili şu tarih kayıtlarını vermektedir” diyerek orijinal eski Türkçe metni şöyle vermiştim. Köl Tig(i)n : ∆oy yıl∆a : yiti y(i)g(i)rm(i)ke : uçdı : to∆(u)z(u)nç (a)y : y(e)ti ot(u)z∆a : yo∫ : (e)rtürt(ü)m(i)z : b(a)r∆in : b(e)d(i)zin : bit(i)g t(a)ğ[in] : biçin : yıl∆a : yit(i)nç (a)y : yiti ot(u)z∆a : ∆op (a)l∆d[(ı)m](ı)z : Siz ya göremiyor, ya görmek istemiyor, ya anlamıyor, ya da anlamak istemiyorsunuz. Bu şıklardan birisini seçmeyi size bırakıyorum.
Şimdi bu tarih kaydının çevirisini yapalım. “Köl Tigin Koyun yılında, (birinci ayın) on yedisinde öldü. Dokuzuncu ay(ın) yirmi yedi(sin)de yog törenini yaptırdık. Türbesini, heykelini, yazıt taşını Maymun yılında, yedinci ay(ın) yirmi yedi(sin)de bütünüyle tamamladık.” Köl Tigin’in ölüm yılı olan Koyun yılı 731 yılıdır. Koyun yılının birinci ayının 17. günü ise 27 Şubat 731 Salı günüdür. Yani Köl Tigin 27 Şubat 731 Salı günü ölmüştür. Aynı yılın dokuzuncu ayının 27. günü de 1 Kasım 731 Perşembe günüdür. Yani Köl Tigin’in yog töreni 1 Kasım 731 Perşembe günü yapılmıştır. Türbesi, heykeli, yazıt taşı Maymun yılında, yedinci ayın 27sinde, yani 21 Ağustos 732 Perşembe günü, Çince yüzün yazılışı olan 1 Ağustos 732 Cuma gününden yirmi gün sonra, bütünüyle tamamlanmıştır. Sayın Mirşan, bütün bunlar herkesçe bilinen ve onlarca defa yazılan şeylerdir. Meraklısı Osman Fikri Sertkaya’nın 27 yıl önce Atsız Armağanı’nda yazdığı “Göktürk tarihinin meseleleri: ““İnel Kağan” mı – “İni İl Kağan” mı?” adlı makalesine(6), günlerin tespiti için de Yücel Dağlı-Cumhure Üçer’in Tarih Çevirme Kılavuzu, I. Cilt, s. 237, 239 ve 240. sahifelerine bakabilir.(7)
7. Şimdi de biraz Çin takvim sistemi üzerinde duralım. “Çin takvimi bir Ay-Güneş takvimidir. … Güneş yılları M. Ö. 2637’den başlamak üzere, 60 yıllık devrelere ayrılarak numaralandırılır. Böylece M. Ö. 2637-2578 yılları 1. dönem, 2577-2518 yılları 2. dönem, M. Ö. 57-M. S. 3 yılları 44. dönem, M. S. 4-63 yılları 45. dönem, M. S. 724-783 yılları 57. dönem, 1864-1923 yılları 76. dönem, 1924-1983 yılları 77. dönem olur”.(8) Buna göre 78. dönem de 1984-2043 yılları arasına gelir.
Bu bilgilere dayanarak Çin takviminin M. Ö. 2637-M. S. 2043 yılları arasındaki 78 döneminin listesi şöyle olur.
Bir dönemi oluşturan 60 yılın adlandırılması, 10 gök unsuru T’İEN KAN (t’ien gan) ile 12 yer unsuru Tİ CHİH (di cı)’nun birlikte kullanılması ile yapılmaktadır. Bu birlikte kullanılma gök unsurunun altı (6), yer unsurunun beş (5) defa birlikte kullanılması ile teşkil edilir.
T’İEN KAN ile Tİ CHİH’nın birlikte gösterildiği aşağıdaki listede 12 Tİ CHİH’nın hayvan takvimindeki adı ve Çin zaman ölçülerine göre ikişer şaatlik zaman dilimlerine tekabülleri birlikte gösterilmektedir.
1 2637 – 2578
2 2577 – 2518
3 2517 – 2458
4 2457 – 2398
5 2397 – 2338
6 2337 – 2278
7 2277 – 2218
8 2217 – 2158
9 2157 – 2098
10 2097 – 2038
11 2037 – 1978
12 1977 – 1918
13 1917 – 1858
14 1857 – 1798
15 1797 – 1738
16 1737 – 1678
17 1677 – 1618
18 1617 – 1558
19 1557 – 1498
20 1497 – 1438
21 1437 – 1378
22 1377 – 1318
23 1317 – 1258
24 1257 – 1198
25 1197 – 1138
26 1137 – 1078
27 1077 – 1018
28 1017 – 958
29 957 – 898
30 897 – 838
31 837 – 778
32 777 – 718
33 717 – 658
34 657 – 598
35 597 – 538
36 537 – 478
37 477 – 418
38 417 – 358
39 357 – 298
40 297 – 238
41 237 – 178
42 177 – 118
43 117 – 58
44 M. Ö. 57-M. S. 3
45 4 – 63
46 64 – 123
47 124 – 183
48 184 – 243
49 244 – 303
50 304 – 363
51 364 – 423
52 424 – 483
53 484 – 543
54 544 – 604
55 604 – 663
56 664 – 723
57 724 – 783
58 784 – 843
59 844 – 903
60 904 – 963
61 964 – 1023
62 1024 – 1083
63 1084 – 1143
64 1144 – 1203
65 1204 – 1263
66 1264 – 1323
67 1324 – 1383
68 1384 – 1443
69 1444 – 1503
70 1504 – 1563
71 1564 – 1623
72 1624 – 1683
73 1684 – 1743
74 1744 – 1803
75 1804 – 1863
76 1864 – 1923
77 1924 – 1983
78 1984 – 2043
DİPNOTLARI
(1) Ceviz Kabuğu yayınları, 1. baskı, Eylül 2002, 320 s.
(2) T’oung Pao ou Archives Concernant l’Histoire, Les Langues, La Géographie et l’Ethnographie de l’Asie Orientale, Serie II, Vol. VII, Leide, 1906, s. 51-122.
(3) A. Caferoğlu, Türk Dili Tarihi, I, İstanbul, 1970, s. 90, 3 numaralı dip notu.
(4) Osman Turan, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınlarından. Tarih Serisi: No 3, İstanbul, 1941, 140 s.
(5) Sergey Grigoriyeviç Klyaştornıy, “L’interprétation du mot bediz dans les inscriptions runiques [Runik yazıtlarda bediz kelimesinin yorumu]”, Hungaro-Turcica, Studies in Honour of Julius Németh, Budapest, 1976, s. 51-54.
(6) Osman Fikri Sertkaya, Göktürk Tarihinin Meseleleri, Ankara, 1995, s. 76-98.
(7) Yücel Dağlı-Cumhure Üçer, Tarih Çevirme Kılavuzu, I. Cilt, 21 C(emâziyelâhir) 001-29 Z(ilhicce) 300 (31 Aralık 622-06 Ağustos 913, Türk Tarih Kurumu yayınları, Ankara, 1997.
(8) A. Necati Akgür, “Göktürkler’in hayvan takvimi”, Yıllarboyu Tarih, sayı 3, Mart 1981, s 49-52.
(Gök unsurları tablosunun altına)
* Mathews’ Chinese-English Dictionary, s. 1176 (III); Giles, A Chinese-English Dictionary, s. 28 (D)
** Mathews’ Chinese-English Dictionary, s. 1176 (IV); Giles, A Chinese-English Dictionary, s. 28-29 (E)
T’İEN KAN’ın altı, Tİ CHİH’nın da beş defa tekrarı ile elde edilen 60 yıllık bir dönemi şöyle gösterelim.
(1-10, 11-20 ile devam eden tablo girecek)