Ana Sayfa 1998-2012 İKİ YIL ÖNCE NEŞREDİLEN BİR YAZININ YENİDEN GÜNDEME GELMESİ ...

İKİ YIL ÖNCE NEŞREDİLEN BİR YAZININ YENİDEN GÜNDEME GELMESİ …

Bundan tam iki sene önce “Türk Milliyetçiliğine Darbe mi” diye bir yazı kaleme almıştık. İki yıl evvelinde tespit etmeye çalıştığımız bazı meseleler su yüzüne çıkmış ve fiiliyata geçirilmiş gözüküyor. Bu yüzden Türkiye’nin gündemini oluşturması sebebiyle bu yazımızı aşağıda tekrar vermeden önce birkaç hususa değinmek niyetindeyiz.

2008 yılının başlarından itibaren Türkiye, hem içeride, hem de dışarıda birtakım siyasi sıkıntılarla yüzyüze geldi. Bunların arasında, ülke sınırları dahilinde terör hareketleri, isyan provaları, ekonominin yeniden kötüleşmesi gibi konular var iken, hiç şüphesiz “Ergenekon” adı verilen bir soruşturma ile AK Parti’nin kapatılmasına yönelik bir dava açılması gösterilebilir. Dışarıda da Türk ordusunun Irak’ta terörist avına çıkması ve PKK’nın AB tarafından bir terör örgütü olmadığının beyanını sayabiliriz.

Bizim esas üzerinde durmak istediğimiz ise, şimdilik Ergenekon Soruşturması’dır. Bu operasyona neden Ergenekon adı verildiğine dair kamuoyunda bazı tahminler yürütülüyorsa da, böyle bir teşkilat gerçekten var mı, isim olarak niçin bunun takıldığını devletin ilgili kurumları daha iyi biliyorsa da, hiçbir şey gizli kalmaz ve ileride tarih bunları bütün açıklığıyla ortaya koyacaktır.

Bununla beraber Ergenekun (Ergenekon) nedir? Türk milleti için ne ifade eder, isterseniz biraz da buna değinelim. Ergenekun’un kelime manası “halkın ergenleşmesi, büyümesi, olgunlaşması, çoğalması” demektir. Hakiki anlamı ise, Türk’ün milattan evvelki çağlarda başına büyük bir felaket geldikten sonra, yeniden dirilişi, derlenişi, ayağa kalkışı ve dünyanın efendiliğine talip oluşudur. Türk destanlarında edebi bir uslûp ile anlatılan bu hadisenin gerçekleştiği gün aynı zamanda yeni yılın başlangıcı (Nevruz) olarak kabul edilir ki, Türk tarihinde ve kültüründe çok büyük önemi vardır. Türklerin başı ne zaman dara düşse, Ergenekun’u hatırlar ve atalarının binlerce yıl önce yaptığı gibi ayağa kalkmak için derlenip-toplanırlar. Son Bozkurt Mustafa Kemal de, Anadolu’da ikinci Ergenekun’u gerçekleştirerek asil Türk milletinin ebediyete kadar yaşayacağını bütün dünyaya bir kere daha göstermiştir. Dolayısıyla Ergenekun’un adı, eşittir Türk’ün dirilişi, her türlü asimilasyona ve hegemonyaya baş kaldırışıdır. Bu izahtan sonra söz konusu soruşturmaya Ergenekon isminin verilişini sadece tesadüf olarak yorumlamak istiyoruz! Bunun daha da açılmasına gerek duymuyoruz, çünkü işin gerçeği son yaşanılanlardan sonra, ne zaman sıra diğer Türk milliyetçilerine ve bize gelecek diye endişelenmeye başladık. Bütün ömrünü Türklük davasına adamış, Türklüğün birliği ve beraberliği için her şeyini ortaya koymuş, en büyük Türk milliyetçisi Atatürk’ün çizdiği ve gösterdiği hedefler doğrultusunda çalışan kişiler bile Türk’üm, Türk milliyetçisiyim demekten korkmaya başlamıştır. Bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti için çok tehlikeli bir durumdur.

Sözü burada kesip, iki yıl önceki yazımızı aşağıda tekrar veriyoruz. Yüce Türk milletine arz olunur:

“Son zamanlarda Türkiye basınında yazılıp-çizilenler ve meydana gelen birtakım olaylar, gerçek Türk milliyetçilerini ne oluyor sorusunu sormaya yöneltmiştir.

Hakikaten Türkiye’de ne olmaktadır? Ülkemizde gelişen ve şahit olduğumuz hadiseler beş-on yıldır, Türk milliyetçiliğine alternatif olarak sunulan birtakım söylemler, sıfatlandırmalar, adlandırmalar, fikir akımları veya fraksiyonlarla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Ulusalcılık, Kuvva-yı Milliyecilik, Milli Solculuk vs. bunlardan birkaçıdır. Geçmişlerinin ve bağlantılarının bir kısmının çözüldüğü, bir bölümünün bilinemediği bu grupların hepsi, vatanın ve milletin selameti için ortaya çıktıklarını, bunun için çalıştıklarını belirtmektedirler. Fakat her ne hikmetse, hiçbirisi doğrudan doğruya “biz Türk milliyetçisiyiz” deme cesaretinde bulunamıyorlar. İşte zaten bu noktada insanın aklına bulanık sularda balık avlama gibi bir durum geliyor. Ayrıca her ortamda sağ kulaklarını, sol elleriyle işaret etmeleri ilgi çekici bir noktadır.

Biz ulusalcıyız, biz milli soluz, biz vesaireyiz diyen bu kişi ve gruplar Türkçülüğü de kullanmaya çalışmaktadırlar ki, bunu yaparlarken de, özellikle Sovyet İhtilali’nin temel taşlarından olan Bolşevik Türkçülerin yolundan gittiklerini söylüyorlar. Bunların arasında başta Sultan Galiyev ve Turar Rıskulov gibi samimi, ancak strateji bilmeyen Türk milliyetçileri yer almaktadır.

Yakın dönemlerde Türkiye’de mafyavari birtakım çetelerin gerçekleştirdiği eylemlerin arkasında ülkücülerin olduğu afişe edilirken, şimdilerde buna ulusalcılar da eklendi. Üstüne üstlük her olayla alâkalı kahraman Türk ordusundan ayrılan veya atılan askerlerle, polislerin de bu işlerin için de görünmesi, Türk milletinin en çok güvendiği Türk milliyetçileri, Türk ordusu ve polisi nazarında, halkın midesinin bulandırılmaya çalışıldığının işaretleridir. Dolayısıyla umûmen Türk milliyetçiliğinin zedelenmekte, yozlaştırılmakta veyahut da sulandırılmakta olduğu, her sağduyulu Türk insanının dikkatinden kaçmıyor. Bunların hepsi dış ve iç mihraklı olarak, belirli yerlerden kasıtlı bir şekilde tezgahlanıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş ilkelerinin temeli olan Türk milliyetçiliğine ve devlet yapısına darbeler indirilmekte ve halka üstü örtülü olarak, “sizin güvendiğiniz Türk milliyetçileri işte böyle kanunsuz insanlar” mesajları iletilmektedir. Elbetteki Türkçüler bunların farkındadır. Ve devletin sahibi olan Türkler bu oyunlara gelmeyecekler ve bozacaklardır. Henüz bu devletin idari mekanizmalarında ve güvenlik teşkilatlarında söz sahibi olan Türklerin tamamı mankurtlaşmamıştır. Ama Türk milliyetçiliğini temsil ettiği sanılan kurum ve kuruluşlardan da tepki gelmemesi, insanları endişelendiriyor. Her şeyden önce, Türk milletinin devleti ve Türk ordusu bu kanunsuzlukların, kökü milattan önceki çağlardan gelen Türk milliyetçiliğine yamanamayacağı açıklamalarını yapmamakta direniyorlar. O zaman da insanın aklına şu soru geliyor: Dışarıdan ve içeriden organize olunan bir oldu-bittiyle Türk milliyetçiliği karşı karşıya mı? Yani 1944 ve 1980’lerde olduğu üzere yükselen Türk milliyetçiliği törpülenmek ve bastırılmak mı isteniyor?

Her gün değişik komplo teorilerinin üretildiği Türkiye’de- Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi asil Türk milletidir ve onun esas dayanağı Türk milliyetçiliğidir, bu nedenle- böyle bir şey olamaz diye düşünen Türk milliyetçilerinin gözünü açıp, bu duruma ağırlığını koymaları gerekmektedir.

Hrıstiyan dünyası ve onun bugün temsilcisi vaziyetinde bulunan Avrupa Birliğiyle, Amerika her ne suretle olursa olsun, Avrupa’nın ortasında bir Türk Devleti’ni artık istemiyor. Bunu ya Türkiye’nin kendi eliyle kendisini tasfiye ettirmesiyle gerçekleştirecekler (Avrupa Birliği kandırmacasıyla Türkiye’ye dayatılan şartlar ve istenilen tavizler); veyahut da yüzlerce yıl Hrıstiyanlığa ecel terleri döktüren Türklere güç kullanarak yapacaklar. Belki Türk Devleti tamamen ortadan kaldırılmasa bile ABD’ne veya AB’ne uşak bir ülke hâline getirilmesinin planlandığı, artık gizlenmemektedir.

Söz konusu ülkeler için en ciddi engel, büyük bir çoğunluğu Amerika ve Avrupa Birliği’ne karşı çıkan Türk milliyetçileridir. Durum böyle olunca Türk milletinin bir ferdi olduğunu kabul eden bütün kişi ve kurumların bir araya gelip, ne olup-bittiğinin artık farkına varmaları lazımdır. Türk milletinin ve devletinin günümüz itibarıyla önünde iki seçenek vardır: Ya fakir ama başımız dik, kimseye boyun eğmeyen bir ülke olarak yaşayacağız; ya da başımız önümüzde bir köpek gibi, bize ne atılırsa onunla yetinen uysal bir millet olacağız.

Bütün her şeyi değiştirmek yüce Türk milletinin elindedir”.

 

Orkun'dan Seçmeler

Yabancı malları boykot!

50. Sayımız