Oluşmasında ve gelişmesinde Türkiye’nin hiçbir sorumluluğu bulunmamasına rağmen küresel kriz; sanayici ve tüccar iş adamlarınızla dar gelirli vatandaşlarımızı derinden etkilemeye devam ediyor.
Ekonomi ile ilgili krizlerin günlük hayata yansıyan en olumsuz yönü, şüphesiz işsizliktir. İşsizlik, en büyük sosyal adâletsizliktir. Yüksek ve karlı dağ tepelerinden yuvarlanan çığ gibidir. Yol aldıkça büyür ve önüne çıkacak canlı-cansız varlıklara zarar verir, ezer geçer, hayat söndürür.
İşsizliğin ahlakî davranışlar üzerindeki kötü etkileri de zaman içerisinde büyük çöküntülere, bağımsızlığın kaybedilmesine ve hatta devlet olarak tarih sahnesinden silinmekle sonuçlanan büyük felaketlere sebebiyet verir.
Böylesine vahim sonuçlara ulaşabilecek küresel ekonomik kriz ile ilgili olarak pek çok devlet, çeşitli önlem paketleri hazırlayıp uygulamaya koydu. Hiçbiri krizin etkilerini sıfırlayamadı. Hafifletmiş veya kötü sonuçları geciktirmiş olabilirler.
Türkiye, tedbir almakta önce gecikti, sonra da yetersiz kaldı.
DURUM DEĞERLENDİRMESİ
Küresel mâlî kriz Türkiye’de etkisini hissettirmeye başlayınca; döviz karşısında çok değerlenmiş, 1 $ = 1,5 lira dengesinde olan millî paramız, 50.000.000.000 dolar cârî açığımız ve Merkez Bankası (MB) rezervlerinde 78.000.000.000 dolarımız vardı.
MB, kriz öncesinde TL’nin aşırı değerlenmesini hedef almayıp döviz rezervlerini artırma yoluna giderek rezervi 200.000.000.000 dolar seviyesine çıkarabilseydi, kriz sonrasında hazinenin yükü azalırdı.
Döviz kuru 1 $ = 1,9 veya 2,0 TL seviyesine çıkarsa, 180.000.000.000 dolar dış borcu olan özel sektör, kur farkları sebebiyle borcunu ödemekte zorlanacaktır. Küresel kriz, asıl o zaman bütün ağırlığıyla tepemize binip ezecektir. Gerçekleşmesi temenni edilmeyen bu durum; yabancı sermâyenin elinde bulunan büyük sanayi şirketlerini ve bankacılık ile sigortacılık sektörünü güçlendirir. Yabancıların hâkim olduğu perakende sektörü de gelişir. Böylece yabancıların Türkiye ekonomisindeki payı artar. Yabancıların insafına ve â tıfetine sığınmak, batmaktan daha beterdir.
Merkez Bankası’nın döviz alımını durdurması, aspirin tedâvisi etkisi oluşturdu. Kriz öncesi döviz alınmalıydı.
Yurt dışındaki vatandaşlarımızın paralarını yurda çekme projesi, krizin etkilerini hafifletme yönünde atılmış önemli bir adım olarak kabul ediliyordu. Fakat beklenen sonuç sağlanamadı. Çünkü yurt dışından gelebilecek para, zannedildiği kadar çok değildi. Ayrıca uygulamanın hiçbir câzibesi yoktu.
NELER YAPILABİLİR?
* MB, faiz oranlarını indirmeli. İndireceği oranı belirlerken korkak ve hasis davranmamalı.
* Âcil durumlarda kullanılmak üzere fon oluşturulmalı.
* Döviz kazandırıcı işlemler için yeni teşvik tedbirleri hazırlanıp devreye alınmalı.
* ‘Finans sektörü’ denilen paradan para kazanan sektöre daha az, ‘reel sektör’ denilen ve üretim yapan, istihdam oluşturan, ürettiğini yurt dışına satan sektöre daha fazla prim verilmeli.
Hazırlık safhasında olduğu açıklanan harcama çekleri, âdil bir şekilde kullanılırsa, krizin etkilerini en aza indirebilecek uygun bir yöntemdir.
Yöntemin, 29 Mart 2009 tarihinde yapılacak olan mahallî idâreler seçimi arifesinde uygulamaya konulması mânidar bulunsa, tenkitlere kapı açsa bile… faydalı sonuçlar doğuracağı şüphesizdir.
HARCAMA ÇEKİ NEDİR?
* Çekler, 200-500 liralık kupürler hâlinde düzenleniyor.
* 9.000.000 kişiye verilecek.
* Çekler, borç olarak değil, vatandaşa destek olarak veriliyor.
* Vatandaşlar çekleri tasarruf amacıyla bekletemeyecek. Belli bir süre içinde ihtiyacı olan gıda maddeleri ve/veya ev eşyasını satın almak suretiyle elinden çıkaracak.
* Çeklerle yerli üretimlerin satın alınması şartı konulacak.
* Çeklerle ancak zarurî ihtiyaç malzemeleri alınabilecek, lüks ve kültürel ihtiyaçlar için kullanılamayacak.
* Çekler, ihtiyaç sâhiplerinin evlerine gönderilecek.
* İhtiyaç sâhipleri belirlenirken 1.000 liradan az maaş alan emekliler, Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan yardım alan yaşlı ve özürlülere öncelik tanınacak.
Belirtildiğine göre Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) tarafından hazırlanan proje, birçok ülkede uygulanmış ve olumlu sonuçlar alınmış.
KESİN ÇÖZÜM DEĞİL
Harcama çekleri aracılığı ile iç piyasada talep oluşturuluyor. Taleplerin karşılanması ile üretim yapılıyor, üretim yapılması ile işçi çıkarmalar önlenmiş oluyor.
Türkiye’de 5.500.000 emekli, 1.500.000 yaşlı ve muhtaç var. 2.000.000 kişi de dargelirliler arasından belirlenecek. Belirlemeler sırasında haksızlıklar ve yanlışlıklar olacağı şüphesizdir. Önemli olan, iyi niyetle ve dikkatli hareket edebilmektir.
Mesele, çeklerin dağıtılması ile bitmiyor. Hatta denilebilir ki yeni başlıyor. Bilindiği gibi insanlarımızın azınlıkta kalsa bile bir bölümü; masa başında 3-5 kişinin hazırladığı düzenlemeleri, kötüye veya amaç dışı kullanmaya eğilimlidir ve bu konuda başarılıdır.
Çekler, mecbûrî ihtiyaç maddelerinin ve eşyalarının alımında kullanılabileceğine göre; bunların neler olduğunun doğru olarak belirlenmesi gerekiyor. Belirlemeler doğru olsa bile, çeki verip mal satın almış gibi durumlar oluşturularak nakit para almaya çalışanlar ve bunu başaranlar olabilecektir.
Mecbûrî ihtiyaç maddeleri dışında üretim yapan işyerleri, harcama çeki ile mal satamayacaklar, dolayısıyla tesislerini kapatıp işçilerini çıkarmak mecburiyetinde kalabileceklerdir. Mesela: Turizm sektörü. Harcama çekleri muhtemelen bu sektörde geçerli olmayacaktır. Halbuki turizm sektörü önemli bir istihdam alanıdır. Kitap yayıncılığı için de aynı durum söz konusudur. Halı ve mobilya, buz dolabı, çamaşır makinesi, televizyon… temel ihtiyaç maddesi midir? Değilse, bu sektörlerin desteklenmemesi ile ortaya çıkan olumsuzluklar nasıl giderilecektir? Bu sektörlerin destek kapsamına alınmaması kadar, alınması da düşündürücüdür.
DİKKAT EDİLMESİ GEREKLİ HUSUSLAR
Harcama çekleri toplamının 2.500.000.000TL olması düşünülüyor. Ve de uygulamanın bir defalık olduğu belirtiliyor. Bu meblağın, krizin sebep olacağı çöküntüyü değil önleme, hafifleteceği düşüncesi bile tartışmaya açıktır.
Türkiye’de destek amacıyla harcama çeki verilecek kişi sayısının 9.000.000 olarak belirlenmesi hatâlıdır. Ülkemizde yardıma muhtaç bir o kadar daha, hatta iki katı insan bulunduğu unutulmamalıdır.
Yardımın, siyasî istismar olmaktan çıkarılması için, mahallî idareler seçim sonucu ne olursa olsun, krizin etkileri göz önünde bulundurularak seçim sonrasında da uygulamaya devam edilmesi gerekir.
Unutulmamalı: Bir felâketin önlenmesi için yapılacak masraf, önlenememesi hâlinde o felaketin doğurduğu sonuçların giderilmesi için yapılacak masraflardan daha azdır. Ayrıca; harcama çekleriyle yapılan masrafların bir bölümü, işyerlerinin çeşitli adlar ile ödeyecekleri vergiler yoluyla devlete geri dönecektir.
Herhangi bir açıklama yapılmamış ise de, sattığı mal karşılığında ellerinde harcama çekleri bulunan işyerleri, bunları devlete verip bedellerini tahsil etmek mecburiyetindedirler. Bu ödemeler sırasında sıkıntılar yaşanabilir. Gecikmesi de problem oluşturur, devlete güveni sarsar. Kesinleşmiş borcu olan işyerlerinin ellerindeki çekler, borca mahsup edilebilir. Başka yöntemler de bulunabilir.
Harcama çeklerinin, harcama eğilimi yüksek kişilere verilmesi düşünülüyor. Bu hatâlı bir kıstastır. Çekler, tasarruf maksadıyla kullanılmayacağına, belli bir zaman dilimi içerisinde elden çıkarılacağına göre, harcama eğilimi zâten kendiliğinden oluşmuş oluyor.
Harcamanın yalnızca yerli üretimlerin alımında kullanılabilmesi şartı, bağlantılı bulunduğumuz milletlerarası kuruluşların müeyyide uygulamalarına sebebiyet verebilir. Bu şarttan vazgeçilmemekle birlikte, baskıların nasıl bertaraf edileceği iyi hesaplanmalıdır.
SONUÇ:
Bozuk saatler bile günde iki defa doğru zamanı gösterir. O zamanları iyi değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Bütün zorluklar aşılmalı, mahzurlar önlenmeli ve krizin etkilerini en aza indirebilecek bu proje uygulamaya konulmalı ve gerektiğinde tekrarlanmalıdır.
Şimdiden, kriz atlatıldıktan sonra uygulamaya konulacak Millî Ekonomi Prensiplerinin hazırlanmasına başlanmalıdır.