Orkun dergisinin Mart ve Nisan 2006 sayılarında yayınlanan ‘Şer Sarmaşıkları’ ve ‘Şer Sarmaşıkları 2’ başlıklı makaleleri okudum.
Güçer Kafa imzalı bu makalelerde Kürtlerin ayrı bir millet olmadıkları, bir Türk boyu oldukları anlatılıyor. Buna delil olarak, Elegest yazıtlarında ‘Kürt’ isminin geçtiği iddia ediliyor ve Kürtçedeki kelimelerin üçte birinin Türkçe kökenli olması gösteriliyor.
Kürtlerin ayrı bir millet olmadıkları görüşüne ben de katılıyorum. Lâkin Kürtlerin bir Türk boyu olduğu iddiasına kesinlikle katılmıyorum.
Kürtler aslen Farsların bir kolu olup, tarih sürecinde Araplarla yoğun derecede karışmışlardır. Bugün Kürtler ırkî manada Sami (Arap) kavimlerinin özelliklerini daha fazla yansıtmaktadırlar. Tarih boyunca devlet kuramadıklarından dolayı anayurtları yoktur. Ortaya çıktıkları topraklar Orta ve Güney İran civarıdır. Anadolu’ya ilk kez 15. – 16. yüzyıllarda Osmanlı – Safevî , Sunnî – Şiî çatışmaları sırasında aşiretler hâlinde İran’dan gelerek ayak basmışlar ve Güney Doğu Anadolu’nun dağlık bölümlerinde göçer olarak barınmaya başlamışlardır. Anadolu’da 19. yüzyıla kadar genellikle dağlık alanlarda aşiretler hâlinde yaşayan Kürtler, bu yüzyılda yavaş yavaş kasaba ve şehirlere yerleşmeye başlamışlardır. 20. yüzyılda ise Doğu ve Güney Doğu Anadolu’nun bazı şehir ve kasabalarında çoğunluk olmuşlardır. Bunda en büyük etkenler Türklerin Ermeniler tarafından soykırımlara maruz kalması ile bölgedeki Türk nüfusun azalması ve Kürtlerin Türklerden daha hızlı üremeleridir.
Bu süreç aynı şekilde Kuzey Irak’ta da yaşanmış, 100 sene öncesine kadar çoğunluğunun Türklerin oluşturduğu Erbil, Musul, Kerkük gibi kentlerde bugün Kürtler çoğunluk duruma gelmişlerdir.
Bugün bir kısım Kürtlerin başkent ilân ettikleri Erbil, 1. Dünya Savaşı’nda bir Türk şehriydi. Yüzbaşı Selahaddin’in Romanı’nda Erbil şöyle anlatılır: “Kent merkezi ve etrafındaki köyler, çiftlikler Türktür. Akşam olduğunda kent halkı surların içine çekilir ve kapılar kapatılır çünkü etrafta ki dağlarda Kürt eşkiyaları terör yaratmaktadır. Bu sene halk kent çevresindeki bağlarından da mahsûl alamamıştır, çünkü eşkiyalar fırsat vermemektedir.”
Doğu Anadolu’daki bazı merkezler, 1980 yılına kadar nüfusunun büyük kısmı Türk olan kentlerdi. Bugün bu kentlerde Türkler azınlık, Kürtler çoğunluk duruma gelmiştir. Önlem alınmazsa bir 50 yıl içinde Anadolu’nun her yeri bu nüfus değişim sürecini yaşayacaktır.
• • •
Güçer Kafa Beğ, Elegest yazıtlarında ‘Kürt El-Kan Alp Urungu’ yani ‘Kürt İlhanı Alp Urungu’ cümlesinin geçtiğini iddia ediyor ve bu iddiasını, Kürtlerin bir Türk boyu olduğu tezine kanıt olarak gösteriyor.
Bu yazıt son yıllarda ülkücü çevrelerde sık sık gündeme getirilmektedir. Bunun sebebi yazıtta Kürt kelimesinin geçtiğinin zannedilmesi, dolayısıyla da Kürtlerin bir Türk boyu olduğunun var sayılmasıdır.
Türkiye’deki Kürtlerin kürtçülük akımına kapılmalarını engellemek için, yıllardır onların aslında Türk soylu oldukları propaganda edildi. Lâkin bu propagandanın Kürtler üzerinde hiçbir tesiri olmadı. Fakat bazı milliyetçi çevreler bu propagandanın etkisinde kaldılar ve Kürtlerin bir Türk boyu olduğu masalına inandılar. Böylece sivil nüfus istilâsına karşı tepkisizleştiler.
Kürtlerin Türk soylu olduğunu iddia edenlerin en önemli kanıtı, işte bu Elegest yazıtında Kürt kelimesinin geçtiği varsayımıdır. İşin aslı nedir? Hakikaten Elegest yazıtında bu kelime geçmekte midir?
Konunun bilimsel boyutu
Yazıtın metninde Kürt kelimesinin geçtiği iddia edilen harfler grubu şudur: kÖrtlKN
Hüseyin Namık Orkun 1940 yılında Elegest yazıtını Türkiye’de yayımlamıştır. (Eski Türk Yazıtları. İstanbul, 1940, c. 3, s. 179-185) Hüseyin Namık Orkun, metinde geçen bu harfler grubunu ‘kürt el kan’ diye okumuş ve ‘Kürt elinin hanı’ diye tercüme etmiştir.
Elegest yazıtı, en son olarak 1995’te Dr. Talât Tekin tarafından yeniden yayımlanmıştır (Türk Dilleri Araştırmaları, c. 5, 1995, s. 19-32) Dr. Talât Tekin, aynı ibareyi ‘körtle kan’ olarak okumuş ve ‘körtle han’ diye tercüme etmiştir. ‘Körtle’ ‘güzel’ demektir.
Göktürk yazı sisteminde çoğu sessizlerin kalın ve ince olmak üzere iki işareti vardır. Ünlüler yönünden Göktürk alfabesi yoksuldur ve Türkçedeki 8 sesli karşılığında yalnızca 4 işaret vardır. Ayrıca, sesliler özellikle ortada çok zaman yazılmazlar. A/e sesini karşılayan işaret kelime başında genellikle yazılmaz. Sonda ise, birleşik yazımlar dışında bütün sesler yazılır.
kÖrtlKN şeklinde yazı çevrimi yapılan harfler grubunda son iki harf kalındır. Önceki harflerin tümü ise incedir. Bir kelime hem ince, hem de kalın olamayacağı için bu harfler grubunda iki kelime olduğu kesindir. Sondaki kalın olan kelime üzerinde tereddüt yoktur. Bu kelime ‘kan’ , yani bizim lehçemizdeki ‘han’ sözüdür. Sorun birinci kelimededir.
Birinci kelime için şu alternatif okumalar mümkündür: kört(e)l, kört(ü)l, kör(e)t(e)l, kör(e)tl(e), körtl(e), kürt(e)l, kürt(ü)l, kür(e)t(e)l, kür(e)tl(e), kürtl(e)…
Seçeneklerde bulunan parantez içindeki ünlüler yazıtta harfle yazılmamıştır. Göktürk alfabesinde ö ve ü sesleri aynı işaretle yazılır.
Seçenekler çok olmasına rağmen, bunlardan yalnızca birisi doğrudur. Peki doğru olanı nasıl tespit ederiz? Bunun yolu şudur: O metnin bulunduğu lehçe (burada söz konusu olan Göktürkçedir) incelenir, doğru olduğu varsayılan kelime başka metinlerde de geçmelidir. Kelime, sadece o lehçede değil, onun devamı olan lehçelerde de tespit edilebilmelidir. Ayrıca doğru olan kelimenin bir etimolojisi ve çözülebilir bir yapısı olmalıdır. Ana hareket noktası budur. Bu çok hassastır ve daha da ayrıntıları vardır. Ama, burada daha fazla detay vermeye gerek yoktur.
Bu seçenekler arasında yalnızca ‘körtle’ biçimi doğrudur. Çünkü, yalnızca bu kelime hem Göktürkçede, hem de Uygurcada geçmektedir. Kelime Uygurcanın çok yaygın bir kelimesidir ve ‘güzel’ anlamına gelmektedir. Öteki kelimeler Elegest yazıtının bağlı olduğu Göktürkçede ve onun devamı olan Uygurca da geçmemektedir. Sonuç olarak, Dr. Talât Tekin’in okuyuşu, yani ‘körtle kan’ şekli doğrudur.
• • •
Bir toplumun kökenini belirleyen en önemli kıstas mensubu oldukları dil ailesidir. Kürtçe, Hint-Avrupa dil ailesinin Fars koluna dahildir. Yani Kürtçe Fars yapılı bir lehçedir. İran Farsçası ve Tacik Farsçası ile akrabadır. Sözcüklerin de çoğu Farsçadır. Fakat Türkiye’de yaşayan Kürtlerin konuştukları Kürtçede Türkçe sözcükler, Irak ve Suriye’de yaşayan Kürtlerin konuştukları Kürtçede Arapça sözcükler yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu gayet normal bir durumdur.
• • •
Alman araştırmacı Dr. De Groot’un ‘Die Hunnen’ isimli kitabında Oğuz Han’ın 24 torunundan birisinin adının Kürt olduğu iddiası gerçek dışı, desteksiz bir iddiadır. Oğuz Han’ın 24 torunu ve Oğuz boyları şunlardır:
BOZ-OKLAR
A. Gün-Han Oğulları
1. Kayı
2. Bayat
3. Alka Evli
4. Kara Evli
B. Ay- Han Oğulları
1. Yazır
2. Döğer
3. Dodurga
4. Yaparlı
C. Yıldız- Han Oğulları
1. Avşar
2. Kızık
3. Beğdili
4. Karkın
ÜÇ-OKLAR
A. Gök-Han Oğulları
1. Bayındır
2. Peçenek
3. Çavuldur
4. Çepni
B. Dağ-Han Oğulları
1. Salur
2. Eymür
3. Ala Yuntlu
4. Yüreğir
C. Yıldız- Han Oğulları
1. İğdir
2. Büğdüz
3. Yıva
4. Kınık
• • •
Sonuç
Kürtlerin dil, tarih veya soy olarak Türklerle hiçbir ilgisi yoktur. Türklükten uzaklaşmış bir Türk boyu da değillerdir. Bu konuda sağlam tarihî veri yoktur. Zaten Divanü Lügati’t- Türk’te bütün Türk boyları sıralandığı hâlde Kürt diye bir isim kesinlikle geçmemektedir. Kendimizi kandırmayalım. Ayrıca, Türklere yönelik olarak “Kürtler Türk soyundandır” söyleminin, Türk milletine hiç bir yararı olamaz. Durumu o hâle getirmek zorundayız ki, biz başkalarını kendimizle bir sayıp içimizi rahatlatmaya çalışmayalım, başkaları bizi kendileriyle bir olduğumuza ikna etmek için debelenip, kendilerinin bunu kabul etmemize lâyık olduklarını ispat etmek için uğraşsınlar.
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN..