15 Şubat 1975: Türkçü yazar ve eğitimci Necdet Sançar İstanbul’da vefat etti. Doğumu: İstanbul, 1 Mayıs 1910.
Türkçülük ülküsünün bayrak ismi Hüseyin Nihal Atsız’ın ana-baba bir kardeşidir. 1934 yılında soyadı kanunu çıktığı zaman Nejdet Sançar askerlik görevini yapmakta idi. Ağabeyi ile haberleşemedikleri için farklı soyadları tescil ettirmişlerdir. Nejdet Sançar’ın hayatı ağabeyi Nihâl Atsız ile birçok yönden benzerlik gösterir. İkisi de edebiyat öğretmeni idi. Her ikisi de 3 Mayıs 1944 sonrasında tabutluklarda ve zindanlarda en ağır işkenceleri çekti, Türkçülük Davası’nda yargılandılar.
Sançar Beğ, Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği ile Türk Ocakları’nda görev yaptıktan sonra Nihâl Atsız’ın genel başkanlığında İstanbul’da kurulan fakat sonradan merkezi Ankara’ya nakledilerek adı Türkiye Milliyetçiler Birliği’ne çevrilen Türkçüler Derneği’nin genel başkanlığı ı devraldı…
Necdet Sançar Edebiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra Sivas Öğretmen Okulu’nda edebiyat öğretmenliğine tâyin oldu. Türk ülküsüne gönül veren öğrenciler yetiştirirken, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından bakanlık emrine alındı. Bir müddet sonra Balıkesir Lisesi’ne tâyin edildi. Türkçüler aleyhine Haçlı Seferleri benzeri savaşların başlatıldığı 1944 yılında tevkif edilenler arasında Necdet Sançar da vardı. 14 ay hapse mahkûm edildi. Karar temyizde bozuldu, beraata çevrildi. Fakat öğretmenlik hayatının zehir olması içn her şey yapıldı. Sıradan memuriyetler için sürgün tâyinlerle cezalandırılmaya çalışıldı.
1950’de Demokrat Parti iktidara gelince tekrar edebiyat öğretmenliğine tâyin edildi. Pek çok milliyetçi insan yetiştirdi. 1960 yılında tek evlâdı, 15 yaşındaki oğlu Afşin’i kaybedince üzüntüden felç geçirdi ve uzun tedavilerden sonra ancak kısmen iyileşebildi… Türkçü dergilerde çok sayıda makalesi yayınlandı, ayrıca Türklük Sevgisi, Irkımızın Kahramanları, Tarihte-Türk-İtalyan Savaşları, Afşin’e Mektuplar ve İsmet İnönü İle Hesaplaşma adlarını taşıyan beş tane kitabı vardır. Muhtereme eşi Reşide Sançar Hanımefendi de kendisi gibi öğretmen ve milliyetçi idi.
Oğuz Çetinoğlu
Hakkında Yazılan Bir Yazı:
Nejdet Sançar öldü demek, Türkçülük cephesi en iyi savaşan tümenini kaybetti demektir. Bu boşluğu ve ön saflardakilerin yıpranmışlığından doğan açığı ikinci, üçüncü sırada hedefe doğru yürüyenler dolduracak, yürüyüşe bir an bile ara verilmeyecektir. Gerçek insan için hayat, savaştır.
Türkçülük savaşı; ölenleri toprak ananın kucağına, tarihin şeref yaprağına, Tanrı’nın rahmetine bırakarak Kızılelma’ya doğru ilerlemek olan Türkçülük savaşı.. Nejdet Sançar böyle öldü. Öldüğü gün, yazı makinesinde, ikinci ve geniş basımını hazırlamakta olduğu “Tarihte Türk-İtalyan Savaşları”nın bir sayfası takılıydı. Belki kimsenin bilmediği acılar içinde yaşayan, yoksulluk devirleri geçiren Nejdet Sançar’ın kaybı benim için bir kardeş kaybından daha ileri, bir ülküdaş kaybetmenin ıstırabıdır. Afşin, Nejdet Sançar’a karşı sırayı bozduğu gibi, Sançar da bana karşı sırayı bozdu. En büyük kanun, ölüm sırası diye bir şey dinlemiyor. İkinci, üçüncü saftakiler ilerdeki yerlerini çabuk alsınlar. Zaman çok azaldı. Artık yalnız kaldığımız zamanlardaki bazen ciddî ve kederli, bazen şaka ile karışık konuşmalar bitti. Şimdi ben ona arasıra içimden hitap ediyor, fakat cevabını alamıyorum. Nejdet Sançar hakkındaki satırlarımı, 1944 dâvâsında Sançar’ın yaptığı savunmanın son cümlesiyle bitireyim: Türk ırkı sağ olsun…
(Nihâl Atsız, Ötüken Dergisi, 11 Mart 1975)