FORMULA YARIŞLARINA
TERSTEN BAKMAK
Ülkemizde bir ilk diye dünyanın en pahalı araba şovu olan Formula 1 yarışı göklere çıkarıldı. İstanbul’daki Formula 1 heyecanı neredeyse hayatı durdurur nitelikteydi. İnsanlar trafiğin tıkandığı yollara düşmüşler, İstanbul Park’taki yarışa gidiyorlar. Bir de basın bazı insanlara mikrofonu uzatmaz mı? “Formula 1 ülkemiz turizmine ne katacak?” “Sizce Schumacher’in bu yıl şansı nedir?”… Vatandaş ekmek bulamıyor, bizimkiler zenginin pilotunun (şoförünün) kazanıp kazanamayacağını sorguluyor. Ancak, Bekir Coşkun Hürriyet gazetesinin 23 Ağustos 2005 tarihli “Siz de mutlu olun…” başlıklı yazısında olayı güzel bir hiciv sanatı ile işleyerek “Halkımız henüz anlamadığı ve bilmediği bir şeyden dolayı çok mutlu” diyor.
SPOR MU, KÖTÜ BİR
TÜKETİM ARACI MI?
“Ülkenin tanıtımında çok önemli yeri var, bu bir firsattır” diye herkes günler öncesinden yarışa hazırlandı. Ülkemizin bir konuda organize olması bakımından bu tür etkinlikler tabiî ki çok önemli. Ancak öncelikler daha da önemli. “Üniversiade 2005” oyunlarının İzmir’de başarı ile tamamlanması önemli. Hepsinden önemlisi de ülkemize hazır bir tesis kazandırıldı. Umarım bundan sonra olimpiyatlara talip oluruz. Daha önce ülkemizin organize ettiği “Habitat” toplantısı aynı şekilde başarılı bir çalışmaydı. NATO zirvesi, Eurovision, Şampiyonlar Ligi finali başarılı çalışmalar… Ancak Formula 1 diğerleri ile karşılaştırıldığında aynı ağırlıkta olmadığı hemen söylenebilir. Yine de dünya ile bütünleşelim, bu konudaki etkinliklerde geride kalmayalım, ancak Formula l’e verdiğimiz önem kadar eğitim, bilim, teknoloji ve sanata da değer verelim. Bu alanda elde edeceğimiz başarılar daha kalıcı ve bizi ileriye taşıyıcı nitelikte olacaktır.
Bir ülkenin gerçek tanıtımı ancak bilim, teknoloji ve sanat alanı ile yapılır. Bilim adamlarının çalışmaları ve buluşları yanında yazarlarının eserleri ve sanatçılarının düşünsel ürünleri ile gerçek anlamda sağlanır.
Bu tür şovlar yapılsın, ancak bu denli de abartılmaya gerek yok. Her gün dünyanın bir bölgesinde bir çok motor şovu yapılabilir ve haber bültenlerinin sonunda ilgilenenlere kısa bir haber olarak iletilebilir.
Formula 1 tamamen petrol imparatorluğuna dayalı bir tüketim sürecini teşvik etmekten öteye gidememektedir. Arabaların markaları ve paha biçilmez fiyatları yine otomobil devlerinin reklâmından başka bir şey ifade etmemektedir. Araba lâstikleri yine hakezâ, lastik firmalarının reklâmından başka bir şey değildir. Açıkçası şovun arkasındaki araba devlerinin propagandası Formula l’i popüler yaptı. Arabaların yüksek oktanlı benzin kullandığı düşünülürse, çevreye verdiği zararı varın siz hesaplayın. Arabaların çıkardığı gürültü kilometrelerce uzaktan duyuluyordu. Bilmiyorum o yükseklikteki ses dalgaları seyircilerin beyninde ne tür bir etki bıraktı? İnsanlık gürültü kirliliğinden kaçarken, bizler kendimiz gürültü kirliliğine gidiyoruz.
ARABA VE LÂSTİK
FİRMALARI ŞOVU
Orman Mühendisleri Odası, parkı ın ruhsatının olmadığını belirtti. Bu pist için binlerce ağaç söküldü, orman yok edildi, yollar döşendi ve nihayet yarış günü geldi ve geçti. Formula 1 yarışı, bilindiği gibi belirli motorların hız yarışından öteye bir şey değil. Bu yarışın sağlanması için yollar düzeltiliyor ve yüzlerce beygir gücündeki Alman, Fransız, Japon, İtalyan ve Amerikan arabaları yarışıyor. Diğer taraftan değişik lâstik firmalarının lâstikleri yarışıyor. Bizde de bilmem hangi araba lâstiği firmasının Türkiye temsilcisi Güler Sabancı ünlü pilot (şoför) Shumacher’e aynalı nazar boncuklu hediye takdim etti. Şimdi tabiî Formula 1 çok önemli olduğu için arabaları kullanan sürücülere şoför diyemiyorlar ayıp olur, çünkü halk, şoförü para ile araba kullanan sıradan biri olarak biliyor. Medya adamların değerini düşürmemek için pilot terimini kullanmaktadır. Merak ettim, ülkemizden bu yarışa katılan var mı, varsa sayıları neydi? Yanılmıyorsam, sembolik bir isim vardı. Tabiî ülkemizde bu sporu yapan var mı? Sanırım bir elin parmağını geçmez. Kimin bu sporu yapma olanağı var? Yine bir elin parmaklarını geçemez.
Sonuçta Grand Prix McLaren Mercedes’in pilotu Kimi Raikkonen’in zaferiyle sonuçlandı. Renault pilotu Femando Alonso ise ikinciliği elde etti. Ferrari pilotu Schumacher sonuncu.
MİLYONLAR HAVAYA:
HOSTESLER İŞ BAŞINDA
Formula 1 yarışı için yapılan hazırlıklara bakıldığında yüzlerce mühendis, teknik personel, ekip ruhu hâlinde arabalarının en hızlı yarışması için çalışıyorlar. Bilim ve teknolojiyi kullanarak arabaların tekerleklerini birkaç saniyede değiştirmeye yardımcı olması, birkaç saniyede arabaya benzin doldurması ve hızlanması üzerinde çalışması güzel, ancak bunun tüketim toplumunu körüklemekten başka ne işe yaradığı da sorulmalıdır.
Sonuç itibarı ile çocukların ve gençlerin hız tutkunluğunu bir dereceye kadar anlarım, ancak bunun çevre üzerine yarattığı olumsuz etkiyi düşünmek gerekiyor. Şimdi sormak lâzım, 220 milyon dolara mâl olan bu pist için açılan alan, devrilen ağaçlar ve bozulan ekoloji insanlığa ne kattı? Hangi fakir fukara, bu Formüla l’i izledi ve bundan ne ders çıkardı?
Formula 1 izleyicileri arasından yerli ve yabancı sosyetenin ünlüleri, Bo Derek, Ursula Andress, Mike Tyson, Ailton ve Cordoba da vardı. Bunların tamamı kapalı tribünde 350 Avro ödeyerek oturdular. Söylenti doğruysa bazıları “Paddoc Club” adı verilen tribünde 2500 Avro ödeyip ayrıcalıklı olarak 1,5 saatlik yarışı izlemişler. Yarış sonrası bütün gazetelerde Türk hostesleri dünyanın ünlülerine servis yaptı diye yazıyor. Ayrıcalıklı kişiler trafiğe takılmamışlar, arabalarından indikten sonra güzel Türk kızlarının eşliğinde yerlerine oturmuşlar. Yine bu güzel Türk hostesleri, konuklara Türk usulü yiyecekler ikram etmişler. Özel odalarda Fransız ve İtalyan şampanyaları ikram edilmiş. Acaba bu seçkinler çalışarak yorularak para kazanmanın ne olduğunu biliyorlar mı? Yoksa süper star olarak iki şarkı ve türkü söyleyerek veya dayak yiyerek/yedirerek mi çok sıfırlı Dolarlar, Avro’lar almışlar? Bugün asgari ücretin YTL karşılığı 350 Avro bile olmayan Türkiye’de insanlar günde 1,5 YTL ile geçiniyorlar. Milyonların hangi sorununu çözdü Formula I? Bu parkın hazırlanması için 220 milyon dolarlar harcandı, acaba bu paralar ile kaç okul yapılırdı, kaç derslik yapılırdı. Bunlar hiç düşünüldü mü? Bugün ülkemizin 10 milyondan fazla ilk ve ortaöğretim öğrencisi ikili eğitime devam etmektedir. Milyonlarca öğrenci üniversite kapılarına yığılmış, bir o kadarı yetersiz eğitim ve işsizlikten dolayı ne yapacağını bilemiyor.
KİMİ YER, KİMİ BAKAR
Bazı harcamalarda büyüklerimizin dikkatli olması gerekir. “Kimi yer kimi bakar, kıyamet ondan kopar”. Bir tarafta insanlar açken, har vurup harman savurmanın anlamını iyi düşünmek lâzım. Hele hele din, imanın bol keseden atıldığı ve manevî duyguların kötüye kullanıldığı dönemde biraz Mevlâna gibi düşünmek ve yaşamak gerekir. Biraz mütevazı olmak lâzım. Giyimde kuşamda, yemede içmede sade ve sağlıklı olanı dikkate almak lâzım.
Bazı konular var ki, başlangıçta yaratacağı etkileri göremeyebilirisiniz. Ancak unutmayın ki, bunların çevre ve toplum psikolojisi üzerinde çok olumsuz etkileri bulunmaktadır.
Bugün ayağında giyecek ayakkabısı olmayan milyonlar bir yana, milyonlarca lira değerindeki dev tekerler ile hız yapmak diğer yanda, büyük bir paradoks oluşturuyor. Bu paradoksta Türkiye’nin önce kendi gerçeğine dönmesi, kendi insanını sağlıklı ve mutlu edecek farklı aktiviteleri yaratması gerekir. “Zenginin parası fakirin çenesi” örneğine düşmeden batılı zengin otomobil şirketlerinin motor yarışları Türk toplumuna bir şey katmaz. Tam tersi, Türk toplumunun psikolojisini bozar. Bu yarışmanın mesajı biz kendimizden çok başka ülkelerin bizi beğenmeleri üzerine politika üretmeye kalkışmışız. Burada kendine güvenmeyen, başkasına şirin görünme sevdası bulunmaktadır. Buna hiç gerek yok. Biz zaten doğamızla coğrafyamızla güzeliz. Bu güzelliklerimizi pistlere fedâ etmeye veya çeşitli yollarla örtmeye- cilâlamaya gerek yok.
Yapılan bunca hazırlığa ve propagandaya karşın, yine binlerce insan trafiğe takıldı. Daha önce de olimpiyat stadyumu yapıldı ve yollar unutuldu, şimdi pist yapıldı buraya gelecek insanlar arabalarını park edecekleri yer bulamadılar. Bu da olaylara bütünsel bakamadığımızın bir diğer örneği idi
BİZ DE HIZLIYIZ: TRAFİK
KAZALARINDA BİRİNCİYİZ
Dünyanın bu en pahalı yarışının yapıldığı ülkemiz, trafik kazaları yönünden dünyanın en riskli ülkesi. Her yıl on binlerce kazada binlerce değerli insanımız ölüyor, on binlercesi yaralanıyor. Neredeyse % 98 insan kaynaklı ve aşırı hıza bağlı olarak gelişen kazalar, insan psikolojisi ve eğitimi ile doğrudan ilişkili bir durum. Ülkemizdeki trafik kazaları Allah’ın emri değil. Batının herhangi bir ülkesinde bizdekinden çok daha fazla araba var, ancak bizden çok daha az kaza meydana gelmektedir. İnsanın gençlik döneminde hız tutkusu (delikanlılığı) bu tür yarışlarla daha da artmaktadır. Gençlerin kendilerini ispatlama döneminde hız tutkunu olmalarının, eğitimle bilinçle doğru mecraya oturtulması gerekir. Geçmişte çok sayıda gencin babalarının aldığı arabalar ile şehir içinde yarıştıklarını ve nice canların gittiğini gazete haberlerinde görebiliriz. Bugün içinden çıkılmayan kentlerdeki trafik yoğunluğu, herkesin her gün yaşadığı bir çile durumuna gelmiştir. Bütün bunların temelden düşünülmesi ve insanımızın eğitilmesi gerekir. Yöneticilerimizin makam arabalarının direksiyonuna geçip hız yaparken bunları düşünmeleri gerekir. Toplumun bugün ilerlediği yolu bizi yönetenler belirlemektedir. Ekonomik yapımız, eğitimimiz, siyasetimiz ve yaşam biçimimizi belirliyor. Bu bakımdan yöneticilerimiz örnek olmak zorundalar. Sorumluluk sahibi kişiler olarak hepimizin kültürümüze yakışır politikalar izlemesi gerekir.
BİSİKLETLİLER: F1
YERİNE, YAŞAM BİLİNCİ
ÖĞRETİLMELİ
Mutlaka bu konuya biraz parmak basarak yepyeni bir bakış açısı kazandırmamız gerekir.
Basına yeterince yansımasa da FI’ e tepkiler de vardı. Bir grup çevreci bisikletleri ile olayı protesto etiler. Ve medenî bir şekilde aşırı petrol tüketimine ve çevre kirliliğine karşı tavırlarını sergilediler. Hiç sevmediğim halde örnek vermek zorunda kalıyorum. Almanya’da arkadaşlarımın bana gösterdikleri ilk örnek üniversite rektörünün bisiklet ile işe gitmesiydi. Üniversite öğrencilerinin neredeyse tamamı bisikletli olmaları idi. Her binanın ve yurtların önünde bisiklet parkları hepimizi büyülemişti. Bizim de artık artan trafik kazaları yanında aşırı petrol fiyatları ve tehditleri karşısında toplumumuzu eğitmemiz, alternatif ulaşım araçları önermemiz, temiz bir çevre ve sağlıklı yaşam için öneriler geliştirmemiz gerekir. Toplu taşıma araçlarından yararlanmanın önemi anlatılmalı ve bu kolaylıklar yaratılmalıdır. Kentlerimizin, yeni yerleşkelerin plânlanmasında bisiklet yollan ve toplu taşıma plânlanması dikkate alınmalıdır. Bütün bu öneriler ancak sağlıklı bir gelişmenin hedeflendiği bütünsel yaşam bilinci ile sağlanır. Bütün yaşadığımız sorunları biraz da bu mercekle bakarak, toplumumuzu doğru eğiterek, yaşama bütünsel bakarak, dünyanın yaşanılır kılınması için hepimizin birlikte yaşam bilincini aşılamamız gerekir. İletişim çağında küçülen dünyamızı hep birlikte yaşanır kılabilmek için fosil ve nükleer enerji kaynakları yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı politikalar üretmek ve hayata geçirmek gerekir. İnsanımızın rahat yaşaması için kent, trafik, çöp, iletişim ve beslenme bilinci geliştirmek, bütün bunların sağlanmasında yaşamı bir bütün olarak görmek ve ona göre yaşam yol haritasını öğretmemiz gerekir. Bu da eğitim ile olur. Eğitimsiz olan yaşamda ise kimin gücü kime yeterse, kimin arabası daha güçlü ise daha fazla gaza basar. Tek başına kilometrelerce çok silindirli araba ile gider gelir, ancak kullanılan petrolün çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkisini dikkate almaz.
Orhan Veli’nin “Bir elinde cımbız bir elinde ayna, umurunda mı dünya” dizeleri ne de güzel özetliyor yaşadığımız cilâlı gerçekleri.