ARI BİZİZ, BAL BİZDEDİR…(Türkçenin Bahçesinde Bir Gezinti)-XIX
Yeni Türk alfabesinin resmen kabûlünden sonra, alfabeyi hazırlayan komisyon, yeni bâzı isimlerin (Celâl Sâhir, İbrahim Necmi, Ahmed Râsim, Reşat Nuri, Fâzıl Ahmed, Besim Atalay, Veled Çelebî, Ziraatçi Yaşar, Hâmid Zübeyr, Prof. Meysaroş) katılmasıyla genişletildi ve “Dil Encümeni” adını aldı.
Harf inkılâbı sırasında, Orhun alfabesi gibi eski Türk kaynaklarından faydalanmak yerine, Batı kaynaklı Lâtin alfabesinin tercihi, biraz da Batı dillerini daha kolay öğrenmek ve Batı medeniyetine alfabe vâsıtasıyla da yönelmek gâyesindendi. Bu yönelişin eğitimde ilk uygulaması olarak, 1929 yılında Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı. Yeni alfabeyle birlikte, dilin sâdeleştirilmesi, yabancı kelimeler yerine Türkçelerinin kullanılması isteği belirdi. (1)
Peyami Safa: “Atatürk İnkılâbı, Türkçülük ve Garbçılık fikirlerinin – imparatorluk nizâmına bağlı uzuvlar üstündeki – kangren olmuş hücreleri ni kesip attı; tekrar hayâta kavuşturduğu milliyet-medeniyet prensipleri üstüne Türk bünyesini oturttu.” der. Ona göre, inkılâb hareketlerinin bu iki prensipten doğmuş olduğunu görmek ve göstermek, “pek sâde bir ameliyedir.” Bu iki prensipten doğan inkılâbları ayrı ayrı tasnif eden Peyami Safa, Lâtin harflerinin kabûlünü medeniyet prensibinden; dil inkılâbını da milliyet prensibinden doğma hareketler olarak değerlendirir. (2)
Arapça ve Farsçanın okullardan kaldırılması, yeni harflerin kabûlünden sonra meydâna gelen ilk önemli gelişmedir:
“Pek çok sâhalarda Türkçülerin ideallerini aşan Atatürk İnkılâbı, dil sâhasında da istikrârı daha ileri bir merhalede arıyordu. Şark medeniyetine kat’î olarak veda ederken, dilimizi onun ilimde ve sanatta mümessilleri olmuş dillere bağlı bırakamazdık. Bu düşünce iledir ki, … Şark dilleri tedrisatı kaldırıldı.
Arapça ve Farsçadan kat’î olarak çözülme kararını, dil inkılâbının içinde bulunduğumuz safhasına başlangıç sayabiliriz. Bu kararın mânâsı şuydu:
1- Arapça ve Farsçaya karşı kapılarımızı kapıyoruz. Bu dillerden, artık ne kelime alacağız, ne de ıstılah yapacağız.
2- Arapça ve Farsçanın dilimizde kökleşmiş olan kelime teşkili sistemlerini söküp atacağız.
3- Bu dillerden gelmiş veya yapılmış kelimeleri, dilimizden çıkaracağız.
Bu kararın zarurî olarak açtığı suâle de derhâl ve cesaretle cevap verdik:
– Açılan boşluğu doldurmak ve dili beslemek için ne yapacağız?
– Kelime hazinemizi temizlemek ve beslemek için muhtaç olduğumuz her türlü kelimeyi dilimizde bulacağız ve dilimizden yaratacağız.” (3)
“Ebedî Şef’in en kabarık iki vasfını hep biliriz. O, hem en heyecanlı idealist, hem en katı realistti. İdealistliğinde motörünün hamlesiyle, realistliğinde de freninin kudretiyle iş gördü. Harf inkılâbından sonra, bir-iki sene kekeliye, geveliye yeni harfleri söktürdüğümüzü anlayınca, dil dâvasını ele alıyor.” (4)
Ancak Atatürk, dille ilgili esas direktiflerini I. Târih Kongresi’nden sonra verecektir.
Bu arada, “Dil Encümeni”, gramer mes’elesi başta olmak üzere, Türk dilinin eski ve yeni kaynakları üzerinde çalışmalarına başlamış, encümenin sözcüsü Ahmet Cevat (Emre), “Gramer Hakkında Rapor” adıyla, çalışmaları özetlemiştir. “Türkçede Kelime Teşkiline Yarayan Lâhikalar” broşürü de, yine “Dil Encümeni” tarafından 1929’da yayınlanmıştır. (5) Bir yıl sonra (1930), Sadri Maksudî’nin, Atatürk’ün de beğendiği “Türk Dili İçin” adlı kitabı çıkmıştır.
Türk dili ile ilgili çalışmalarda, yeni ortaya çıkan târih tezinin önemli bir payı vardır.
– Ali Karamanlıoğlu, Türk Dili Nereden Geliyor, Nereye Gidiyor? s. 108
2 – Peyami Safa, Türk İnkılâbına Bakışlar, İstanbul, 1938, s. 97-99
3 – Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu, Dil Bahisleri-II, Dil İnkılâbının Neresindeyiz? İstanbul, 1942, s. 10
4 – İsmail Habib Sevük, Dil Dâvası, s. 27
5 – Türk Dil Kurumu, Dil Devriminin 30 Yılı, s. 13