30/11/1989 günü merhum Fethi Tevetoğlu hocamızın cenazesinden dönüşte arkadaşım Mehmet Kömen ile birlikte Adile Ayda Hanımefendiyi ziyarete gittik. Adile Hanım’ı evinde yalnız başına rahatsız yatarken bulduk.
Kendisini bu hasta halinde üzmemek için kötü haberi bilmeme ihtimaline karşı Fethi Bey’den bahsetmemeyi düşünüyordum. En son yayımladığı “ATSIZ’dan ADİLE AYDA’ya MEKTUPLAR” kitabı hakkında: “Ne kadar güzel, bu hasta vaziyetinizde bu eserinizi yayımlamışsınız tebrik ederiz” dedik.
“Ben birşey yapmadım ki, hepsini Fethi Bey yaptı. Matbaayı buldu, düzeltmelerini yaptı” dedi. Tarif edilemeyecek kadar büyük üzüntü içerisindeydi. Anlatmaya başladı.
İki-üç gün önce Yeni Orkun geldi. Fethi Bey’in yazılarını okudum 1944’lüleri anlatıyor, Atsız’a gelmiş, her iki yazısını da çok beğendim. Salı akşamı TV seyretmedim, hiçbir şeyden haberim yok. Dün akşam telefon açıp tebrik edeyim dedim.
– Fethi Bey’i telefona çağırır mısınız? Hiç cevap yok, tekrar sordum, telefo ndaki erkek, kızı Filiz Hanım’ı verdi (kızmıştım). Babanız evde mi, yok mu? Diye sordum. Ağlamaya başladı. Ne oldu, ne var dedim. Nihayet söyledi. Ben:
– Hayır olamaz, çıldıracağım diye bağırdım. Üzerime fenalık geldi, telefonu atmışım. Filiz Hanım doktor kızını gönderdi. Başım çatlıyor, tansiyonum 20 ye fırlamış, gerekli müdahaleyi yaptılar. Adile Hanım anlatmaya devam etti:
– Son görüşmemizde gayet sağlıklı görünüyordu. Bana projelerini anlattı.
Gençliği ümitlendirecek, gençliği güçlendirecekti.
Arkadaşım Mehmet:
O bir pınardı dedi. Adile Hanım; heyecanla:
– Ah ne güzel kelime kullandınız, Pınar, Pınar, ideal pınarı.
Verin sizin elinizi sıkayım, ne güzel kelime kullandınız, ben bu kelimeyi arıyordum (Mehmet saygıyla elini öptü). Etrafındaki insanlar için bir ideal ve ülkü pınarıydı. Vefatın dan iki gün önce ziyaretime geldiğinde:
– Biliyor musun Adile Hanım, ben kendimi çok dağıttım, yalnız şiirle yetinseydim, bugün memleketin en büyük şairi olabilikrdim. 17-18 yaşındayken devrin en ünlü dergileri bana sayfalarını açmıştı. Tarihçilik, araştırmacılık, monoğrafi yazarlığı, bunlarla değil de sadece şairlikle yetinseydim, daha doğru bir iş yapmış olurdum, diye düşünüyorum, dedi.
Ben kendisine:
– Bazı insanlar var ki, sadece bir sahada istidatlıdır, yalnız bir sahada ilerlerler. Siz bir çok sahada istidratlısınız, onun için bu sahalara yöneldiniz. Bu da zor ve güzel bir şey dedim.
“Hocamızla nasıl tanışmıştınız” diye sordum.
– 1962-1968’de ben hariciyede çalışıyorum. O senatör. Bir devlet adamı geliyor, ziyafet veriliyor, orada karşılaştık. 1967’de ben İtalya’dayken oraya geldi, onun şerefine yemek verdim. O sırada konsolos yardımcısı görevindeyim, dostluğumuz kuvvetlendi. Daha sonra bir kadın cemiyeti nişan almış kadınlar için bir tören yaptı. Onun ABD’de bulunan kızına da bir nişan verilecekmiş. Benim de İtalyanlar tarafından verilmiş bir nişanım var. Ben rahatsızlığım sebebiyle bu törene gidemedim, törene kızım gitti. Orada benim hasta olduğumu öğrenince ziyaretime geldi. Sohbetimiz sırasında Atsız’la mektuplaştığımı söyleyince çok ilgilendi. Bunları bastırın, dedi. Bu konuda beni teşvik etti. Onun yardımıyla bu kitap çıktı.
Bu kısa ziyaretimizde Fethi Bey hakkında Adile Hanım’dan tesbit edebildiklerimiz bunlar. Kendisine acil şifalar dileyip, İdil-Ural Devleti Cumhurbaşkanı’nın kızının elini öperken, kendi tarihimi, kendi kültürümü öptüğümü hissettim.
27 senelik mefkûre arkadaşı olan Fethi Tevetoğlu hakkında Adile Ayda Hanımefendi’nin kendi yazılarını okumak mutluluğuna erişmek istiyoruz.
Bu iki Türkçünün örnek dostluğu, geride kalanı sonsuz acılara boğarak sona erdi.
Tarihden gelip, ebede giden Türkçülük halkasına Tevetoğlu da eklendi.
Kendisine “Atsız’a Yoldaş” diyebilecek kadar Nihâl Atsız’ı seven ve inanan Fethi Tevetoğlu, geriye kendisini seven ve inanan Adile Ayda gibi dostlarını bıraktı.
Hocamıza rahmet, minnet ve şükranlar.