TANRIDAĞ ve Dr. RIZA NUR
Millî Mücadele sırasında Maarif ve Sıhhiye vekillikleri yapmış olan Dr. Rıza Nur, o dönemdeki Türkçü icraatı ile iz bırakmıştı. Türk olmayan memurları işten çıkarıp yerlerine öz Türk olanları almış, resmî yazışmaların sade bir Türkçe ile yapılmasını emretmiş, folklor derleme çalışmaları yapması için kurduğu hars müdürlüğünün başına Besim Atalay’ı getirmişti. Ayrıca 11 ciltlik “Türk Tarihi”ni de Türkçü görüşle kaleme almıştı. Daha sonra Cumhuriyet’i kuran kadroyla arası açılmış ve yurt dışına gitmek zorunda kalmıştı. Paris’te ve İskenderiye’de “Türkbilik Revüsü” adlı dergi/kitapları tek başına yazıp yayınlamış, bu arada Atsız’la tanışıp mektuplaşmaya başlamıştı. Yurt dışındayken, memlekete döndüğü zaman Altındağ adında bir cemiyet kurarak köklü değişimler yapmayı planlıyordu. Bu cemiyete üye olacaklar “Türk cinsi, namuslu, âlim, edib ve Türkçü”ler arasından seçilecekti . Adaylar için verdiği listede şu isimler bulunuyordu: Mehmed Ali, Mükrimin Halil (Yinanç), Zeki Velidî (Togan), Dr. Süheyl (Ünver), Fikret Çeltikçi, Nihâl (Atsız), Ağaoğlu Mehmed, Hamid Zübeyr (Koşay), Vâlâ Nureddin, Nâzım Hikmet, Peyami Safa, Reşat Nuri (Güntekin), Kudsi (Tecer),Rahmeti (Arat), Aziz ve Robert Kolej’den Hüseyin (Avşar)
Dr. Rıza Nur, Atatürk’ün vefatından sonra yurda döndüğü vakit, önce bir gazete yayınlamayı planlamıştı. Fakat o günlerin siyasî ve ekonomik şartlarını göz önüne alınca gazete yerine dergi çıkarmayı tercih etmişti. Tanrıdağ dergisi böylece 8 Mayıs 1942’de yayın hayatına girdi. İlk 6 sayıda Tanrıdag şeklinde kullanılan dergi ismi 7. sayıdan itibaren Tanrıdağ şekline dönüşmüştür. Tanrıdağ’ın sahibi ve umumî neşriyat müdürü Dr. Rıza Nur’du. Yazarlar ve şairler arasında Mustafa Hakkı Akansel, Atsız, Hüseyin Namık Orkun, Hasan Ferit Cansever, Mehmet Halit Bayrı, Şerif Bilgehan, Nejdet Sançar, İhsan Unaner, Dr. İzeddin Şadan, M. N. Gençosman, Fethi Tevetoğlu, Nurettin Ardıçoğlu, Vahit Lütfi Salcı, M. Fahrettin Çelik (Kırzıoğlu), Feridun Nafiz Uzluk, Nebil Buharalı, Edip Ayel, Halil Yaver, Hikmet Dizdaroğlu, Ali Genceli, Ali Rıza Yalgın, Sıtkı Tuncer, Ahmet Rasim Aras, Cemil Miroğlu, Mehmet Şakir Ülkütaşır, Ziya Uygur, Uluğ Turanlıoğlu, Cemal Oğuz Öcal gibi imzalar bulunuyordu. Fethi Tevetoğlu, Tanrıdağ’ın yayınlandığı günleri şöyle anlatmaktadır:
“Büyük bir titizlikle derginin bütün yükünü taşımaya çalışan Dr. Rıza Nur, bu ağır işi güçlükle sürdürüyordu. Nitekim 21 Haziran 1942 tarihli mektubunda bana aynen şunları yazmıştı: “İsmet Rasin imtihanlarla meşguldü. Birkaç güne kadar bitirecek, yardıma gelecek. Buradaki gençlerden gördüklerim içinde en terbiyelisi ve dürüstü odur. Eğer ben teknik işleri üstümden atamazsam mecmuayı zarurî kapatacağım. Bu yaşta tahammül imkânı yok. Ben yalnız yazıya kalmalıyım. Yoksa bu herhâlde beni öldürür.” Umduğu başına gelmiş ve Dr. Rıza Nur, 8 Eylül 1942 Salı günü, yazı masası üzerindeki Tanrıdağ dergisinin 19. sayısına ait müsvedde ve tashih kâğıtları üzerine başını koymuş bir hâlde ölü bulunmuştur.”
Rıza Nur’un ölümü üzerine, manevî oğlu Atsız, elde kalan yazılarla 18 Eylül 1942’de 18. sayıyı yayımladı.
Rıza Nur’un Tanrıdağ’da yayınlanan “Millî İlâhî”sinin sonu şu cümleyle bitiyordu: “Sen Türk’ü Koru ey ulu Tanrı!” Daha sonraları Türkçüler arasında yaygın olarak kullanılan “Tanrı Türk’ü Korusun” sloganının -muhtemelen Atsız tarafından- bu cümleden esinlenerek türetildiği tahmin edilmektedir.
Rıza Nur, milliyeti kültüre bağlayanların ırk ve kan bakımından Türk olmadıklarını iddia etmekteydi. En dinç ve diri fikrin ise ırkçı Türkçülük olduğu görüşündeydi. Bu keskin ifadeler o günün şartları içinde pek yadırganmıyordu.