1918’de Mondros Mütarekesi’nin dördüncü maddesiyle, (devlete, savaş ortamında düşman saflarına geçerek kurşun sıkanlar) göz altında bulundurulan ya da tutsak olan Ermenilerin tümünün serbest bırakılması istenirken vatanperverler Bekir Ağa Bölüğü’ne hapsediliyorlardı. 2003 yılının Türkiye’sinde ‘Topluma Kazandırma Yasası’ ile Türkiye Cumhuriyeti’ne kurşun sıkan teröristler affedilirken ülkesini, bayrağını sevenler hapishanelerde çürütülüyor…
Bu yazıda iki insan – iki dönem anlatılmıştır. Konu edilen şahsiyetler, bir çok bakımdan birbirlerine benzemektedirler. Her ikisi de ülkesinin bölünmez bütünlüğünü savunmuş, bunun için gayret sarf etmişlerdi. Her ikisi de vatan cephesinde bu ülke için çarpışmıştı. Ve her ikisinin de kaderi neredeyse aynı noktada buluştu.
Birisi 1900’lerin Türkiye’sinde yaşadı. Diğeri 2000’lerin Türkiye’sinde yaşamaya çalışıyor. İkisinin de ismi “K” harfiyle başlıyor. İsimlerden birisi 10 Nisan 1919’da Beyazıt Meydanı’nda idam edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, diğeri ise ülkeyi bölenlere karşı vermiş olduğu mücadeleden dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en önemli madalyası, Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, Başarı Madalyası ve bir çok takdirname almış olan, ancak şu anda hapishanede mevkuf, Emekli Yarbay Korkut Eken. (Korkut Eken’in şahsında, devlet kademelerinde bu ülke, bu bayrak için mücadele vermiş bütün arkadaşları.)
Her ikisi de kendi dönemlerinde terörle mücadele etti. Kemal Bey, devlet savaş hâlinde iken düşman ordusunun saflarına geçerek Türk insanını katleden Taşnak – Hınçak terör örgütleriyle, Korkut Bey PKK – ASALA’yla.
Her ikisinin döneminde de siyasî atmosfer kendi aleyhlerine döndü. Kemal Bey’in döneminde Anadolu topraklarında İngiliz silahlarıyla zamanın süper gücü İngiltere vardı. Korkut Bey’in döneminde ABD İmparatorluğu hâkim, İMF’siyle, Türk olduklarını iddia eden kalemşörleriyle.
Kemal Bey, 1919 yılı baharında idam sehpasına suskun çıktı. Korkut Bey de cezaevine girerken suskundu ve hep sustu.
Kemal Bey’den Korkut Beye
Mondros Mütarekesi’nden sonra gerek İtilâf Devletleri’nin gerekse beklediği fırsatı yakalayan Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın baskısı sonucu “memleketi harbe sokanlarla Ermenileri tehcir edenlerin yargılanması” istenmiş ve bu yönde ilk adım Tevfik Paşa Hükûmeti’nin 1 Mart 1919’da Padişaha sundukları kararname ile atılmıştı. Oysa bundan önce Şubat ayı içerisinde (Nazır statüsünde olmayan) İttihatçıları yargılayan Divan-ı Harb-i Örfî çalışmalarına başlamıştı. Çok geçmeden kuruluşu itibariyle tam bir Hürriyet ve İtilâf hükûmeti olan Damad Ferid Paşa Hükûmeti kurulmuştu.
Damad Ferid Hükûmeti, “Ermenilerin, İngilizlerin ve diğer büyük devletlerin arzusu ve mutabakatlarıyla müstakil yada muhtar bir cumhuriyet” vaadiyle iş başına gelmişti. Bu hükûmet, Ermeni tehciri ile ilgili yargılanmaları hem Ermeni ve İngilizlere yaranma hem de amansız bir şekilde muhalif olduğu için İttihatçıları cezalandırma aracı olarak görüyordu. Çok geçmeden bir kararname hazırlanarak Padişaha sunulmuş ve Padişah tarafından onanarak yürürlüğe konulmuştur (8 Mart 1919). Bundan sonra Damad Ferid, ilişki içinde bulunduğu İngiltere Sefarethanesi’nin taleplerini yerine getirerek “tehcir ve harp mesulleri bahanesi ile bir çok namuslu, vatanperver ricalin tevkifini” istemişti.
Çok geçmeden tutuklamalar başlamış ve kanun yürürlüğe girdikten hemen sonraki iki gün içerisinde 20’den fazla İttihatçı tutuklanmıştı. 24 Mart ‘ta ise Divan-ı Harb-i Örfî yargılamaları başlamıştı. Bu dâvalar “Yozgat Tehcir ve Taktil Dâvası”, “Trabzon Tehcir ve Taktil Dâvası” gibi dâvalar olup diğer tehcir dâvalarıyla devam etmiştir. Damat Ferit Hükûmeti bu dâvaların süratle yürütülmesi ve bir sonuca varması için mahkeme üzerinde büyük baskılar uygulamış ve sonuç olarak İstanbul’daki Divan-ı Harb-i Örfî, duruşmaları 8 Nisan 1919’da bir idam kararıyla sonuçlandırmıştı. Bu karar, Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili Mehmed Kemal Bey’in idam kararıydı…
Divan-ı Harp Mahkemeleri her gün Ermeni ve Rum nümayişçilerle dolup taşmıştır. Gazetelerde, tehciri görenleri şahitliğe çağıran ilânlar çıkmış, mahkemeler ise ömründe Boğazlıyan ve Bayburt’a gitmemiş kişilerin İstanbul’da şahitliğini kabul etmiştir.
Bu günleri “Türklere karşı Ermeni Komitecileri” adlı eserinde Altan Deliorman şöyle anlatır:
“… Şimdi, Ermeni komitecileri tekrar İstanbul’a doluşmuş, savaş içinde çıkarılan tehcir kanununun hesabını sormak için, İtilâf Devletleri’nin temsilcileri vasıtasıyla pek kanlı hazırlıklar yapmaktaydılar. Bu komitecilerin başında Ermeni Patriği Zaven Efendi gelmekteydi. Zaven Efendi, şimdi arka arkaya listeler hazırlıyor, Ermeni tehcirinde suçlu gördüğü kimselerin adlarını Sadrazamın eline tutuşturuyordu. Sadrazam Ferid Paşa Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nın reisiydi. İttihatçılara karşı da büyük nefret hisleriyle doluydu. Fırkacılık, Osmanlı Devleti’nin son senelerinde bir hastalık hâline gelmiş, en umulmadık zamanlarda bile büyük gaileler çıkarmıştı. Damad Ferid Paşanın nazarında, kendisinden önceki devrede işbaşında bulunanlar İttihadçıydı; şu hâlde suçluydular. Cezalarını çekmeleri lâzımdı.
“Patrik Zaven Efendi’nin nazarında ise, Ermeni tehciri dolayısıyla bütün Türkler suçluydu. İttihatçılar başta olmak üzere… O hâlde, bunların da cezalarını çekmeleri lâzımdı.
“İşgal kuvvetlerini arkasına alan Patrik, tertiplediği listeleri Damad Ferid Paşaya gönderiyor. O da bunları, “Nemrut Mustafa Divân-ı Harbi” adı ile anılan idam mekanizmasına havale ediyordu. Enver, Talât ve Cemal Paşalar Türk topraklarını terk etmişler; Avrupa’ya, Kafkasya’ya, Orta Asya’ya doğru kaybolup gitmişlerdi. Onlardan, Nemrut Mustafa Paşa eliyle değil, başka yollardan intikam alınacaktı. Fakat, hiç olmazsa birkaç idarecinin kanı dökülmeliydi ki, Ermeni komitecilerinin iştahı tatmin edilebilsin.
“Yakın günlerde, İstanbul halkı, Beyazıt Meydanı’ndaki darağaçlarında can verecek masum ve bahtsız Türk idarecilerinin kaderine hep birlikte ağlayacaktır.”
Yaklaşık iki ay süren ve üyeleri arasında Ermenilerin de bulunduğu Mehmed Kemal Bey’in muhakemesinde dinlenen şahitlerin çoğu da yine Ermeniler olmuştur. Mehmed Kemal Bey hakkında 8 Nisan 1919’da verilen karar 10 Nisan 1919 Perşembe günü Bayezid Meydanı’nda asılarak yerine getirilmiştir.
Kemal Bey’in muhakemesinde bir çok yalancı şahit dinlenmiştir.
Kemal Bey’in Yozgat ve Boğazlıyan’da göreve başladığı sıralar ve görevini sürdürdüğü dönem içerisinde bölgede bir çok Ermeni isyanı çıkmıştır. Osmanlı Devleti’nin savaş içerisinde olduğu bu dönemde Ermeniler ya düşman saflarında yerlerini almışlar ya da kendi bulundukları bölgelerde isyan hâline geçmişlerdi. Devletin savaş hâli gibi olağanüstü bir durumda haklı olarak almış olduğu ‘tehcir’ kararıyla birlikte de özellikle Kemal Bey’in görev yaptığı Yozgat ve Boğazlıyan çevresinde Ermeni terör faaliyetleri yoğunluk kazanmıştı. Kemal Bey, görevinin bir gereği olarak söz konusu faaliyetlere engel olmaya çalışmıştı. Kemal Bey, Boğazlıyan civarındaki köylerde yapmış olduğu aramalarda Ermenilere ait çok sayıda silah ve cephane ele geçirmişti. Sonuç itibariyle Mehmed Kemal Bey İstanbul’dan kendisine verilen emirleri yerine getirmişti.
Mahkemedeki savunmasında Kemal Bey, Türklerin hiçbir zaman “müsebbib ve zâlim” olmadıklarını, ancak Ermenilerin bağımsızlık kazanmak amacıyla yüz binlerce masum Türk’ü katlettiklerini, bunun da savaşın acılarını çok çekmiş olan Müslüman halkın kinini tahrik ettiğini belirtmiştir.
Kemal Beyin Mülkiyeden sınıf arkadaşı ve sonradan Bekirağa Bölüğü’nde hapishane arkadaşı olan İbrahim Zağra, Kemal Bey hakkında şunları anlatmıştır:
“Kemal ile, mevkufen kaldığım Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu olarak buluştuk. Boğazlıyan Ermenilerinin tehciri sebebiyle muhakeme ediliyordu. Mülkiye sıralarında şûh ve şâtır ve dâima gülen Kemal’in bu meseledeki kahramanca hareketine daima hayran kalmıştık. Kendisiyle bir gün görüşürken: ‘İbrahim beni asacaklar’ demiş; çocuklarını ve ailesini düşünerek, derinden bir ‘Ah!’ çekmişti. Zirâ, gerek tehcir esnasında, gerek önemli memuriyetleri sırasında, ahlâkî salâbetini o derece muhafaza etmiş, o kadar temiz kalmıştı ki, ilk tevkifi sırasında, kendisini ziyarete gelen eniştesinden bir tek sigara isteyecek, on parası olmadığını söyleyecek kadar irtikab ve tenezzülden uzak bulunmuş; ailesine maddî hiçbir servet bırakmayarak, ‘Bayrak kadar temiz kalıp’, ebediyete ulaşmıştır. İç çekişinin sebebi bu idi.”
1919’un 10 Nisan’ında idam mahkûmlarına mahsus beyaz gömlek giydirilmiş, 35 yaşlarında yüzü solgun bir renge bürünmüş, mukadderatına teslim olmuş bir edayla ölüm sehpasına çıktığında kendisine son sözü sorulmuş ve çocuklarını Türk milletine emanet ettiğini söyledikten sonra ‘yaşasın millet’ sözüyle beyaz bir kâğıt gibi sehpadan ölüm yolculuğuna itilmişti.
Kemal Beyin Vasiyeti
“Merhum sevgili oğlum Adnan’ın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdili çayırındaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyünde sâkindirler. Teyzemin adresi Mühürdar Caddesinde 67 numaralı hanedir, adı İsmet Hanımdır. Defin masrafı teyzeme tevdî buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: ‘Millet ve memleket uğrunda şehid olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal’in ruhuna fatiha.’ Perişan zevcem Hatice’ye, yavrularım Müzehher ve Müşerref’e muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim. Babam, Karamürsel âşâr memur-u sâbıkı Arif Bey de âcizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da muavenat olunursa memnun olurum. Türk milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zevâl bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zevâl vermesin. Ferdler ölür, millet yaşar. İnşallah Türk milleti ebediyete kadar yaşayacaktır.
30 Mart 1335
Boğazlıyan Kaymakam-ı
Sâbıkı Kemal.”
Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in idamından yaklaşık olarak bir yıl sonra açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı ilk kararlardan birisi Ermeni tehciri bahanesiyle tutuklu bulunanların tahliye edilmesi şeklinde olmuştur (8 Mayıs 1920). Konuyla ilgisini kesmeyen TBMM, 11 Ağustos 1920 tarihinde de tehcir mahkemelerini tamamen kaldırmıştır. Bununla da yetinmeyen Mustafa Kemal başkanlığındaki TBMM, Padişah-İstanbul Hükûmeti ve İtilâf Devletleri’nin cuntası tarafından katledilen “Ermeni dâvası” şehitlerine sahip çıkmış ve ilki 25 Aralık 1921’de Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey olmak üzere ikincisi 14 Ekim 1922 tarihinde de Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i ‘Milli Şehit’ ilân eden kararları çıkartmış, bu şehitlerin arkalarında bıraktıkları eş ve çocuklarına maaş bağlamıştır.
Cumhuriyetin kuruluşunu takip eden yıllarda Mustafa Kemal, konu üzerindeki hassasiyetini korumaya devam etmiş ve kendisinin Cumhurbaşkanlığı döneminde 2 Şubat 1927’de Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in arkasında bıraktığı ailesine Maliye Bakanlığından Vakıflar İdaresine devr olunmuş olan evi kendi üzerlerine tapu edip yerleşmelerini sağlamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti
Başvekalet
Kalem-i Mahsus Müdüriyyeti
Aded
4710
Kararnâme
Ermeni emvâl-i metrûkesinden bulunması hasebiyle Maliye Vekâlet-i Celîlesince Evkaf İdaresine devir olunan ve İstanbul İdare Hey’etince yirmibin lira kıymet takdîr edildiği anlaşılan merbût cedvelde muharrer apartmanla hanenin, 31 Mayıs 926 tarih ve 882 numrolu kanun ahkâmına tevfikân (tevirân), Boğazlıyan Ka’imakamı Kemal Bey’in hîn-i vefatında nafakasiyle mükellef bulunduğu zevcesi Hatice ve kerimeleri Müzehher ve Müşerref Hanımlarla Mahdumu Adnan Bey nâmlarına tahsîs ve temlîki, Evkaf Müdüriyyet-i Umûmiyyesinin 2 Şubat 927 tarih ve 31667/17 numrolu tezkiresiyle vukû’bulan teklifi üzerine, İcra Vekilleri Hey’etinin 2 Şubat 927 tarihli ictimâ’ında tasvib ve kabul olunmuşdur. 2 Şubat 927
Reisicumhur
Gazi M. Kemâl
Kemal Bey’i 1919 imkânsızlığında Mustafa Kemal idam sehpasından kurtaramamıştı. Ancak, aynı Mustafa Kemal, çok geçmeden onu ‘millî şehit’ ilân ederek onurunu kurtardı. Çocuklarına, ailesine kucak açarak Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in vasiyetine sahip çıktı.
Korkut Bey, cezaevine gönderilirken herhalde en büyük şanssızlığı kendi döneminde bir Mustafa Kemal’in olmayışıydı.
Kemal Bey, dönemin HADEP’i Hürriyet ve İtilâf Partisi iktidardayken idam edilmişti. Böyle olması Kemal Bey’i belki de fazlaca üzmemiştir, kim bilir…
Ancak, Korkut Bey, çok enteresan bir dönemde hapse girdi. Korkut Bey’in mücadele ettiği terörist başı, söz konusu enteresan dönemde idamdan kurtulurken Korkut Bey mahkûm edildi. Kim bilir, Korkut Bey’i en çok yaralayan da belki bu olmuştur…